Tâ-Hâ Suresi 47. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 47. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 47. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tâ-Hâ Suresi 47. Ayetinin Arapçası:

فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدٰى

Tâ-Hâ Suresi 47. Ayetinin Meali (Anlamı):

“Haydi, ona gidin ve şöyle deyin: «Biz, senin Rabbinin elçileriyiz. İsrâiloğulları’nı artık bizimle gönder de onlara daha fazla işkence etme! Biz, sana Rabbinden bir mûcize getirdik. Selâm ve selâmet, doğru yolu tutanlara olsun!»”

Tâ-Hâ Suresi 47. Ayetinin Tefsiri:

Mûsâ (a.s.) korkusuna gerekçe olarak:

  Firavun’un kendilerini cezalandırmakta acele edeceğini, düşmanca muamelesinde ileri gideceğini, daveti tamamlayıp mûcize gösterinceye kadar sabredemeyeceğini, dolayısıyla da ona gitmenin hayırlı bir netice hâsıl etmeyeceğini;

  Veya bu sebeple onun azgınlığının büsbütün artacağını, zulüm ve inkârında daha da ileri gideceğini belirtmiştir.

Demek ki Firavun, yaptığı zulümler ve zorbalıklar sebebiyle herkesin gözünü korkutmuştu ve gerçekten korkulacak bir mevkide bulunuyordu. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, yardım ve desteğinin onlarla beraber olduğunu, her şeyi işitip gördüğünü, dolayısıyla onları koruyup kollayacağını müjdeleyerek kalplerini teskin buyurdu. Korkuyu bir kenara bırakarak Firavun’a gitmelerini, kendilerinin Allah’ın peygamberi olduğunu söylemelerini ve artık İsrâiloğullarına zulümden vazgeçip onları serbest bırakmasını istemelerini emretti.

Hz. Mûsâ ile Hârûn’un tebliğinin esası şuydu:

  Allah’ın gösterdiği doğru yolda yürüyenler, hem dünyada hem de âhirette selâmet, saadet ve emniyete kavuşacaklardır.

  Peygamberi yalanlayan ve onun çağırdığı doğru yoldan yüz çevirenler ise dünyada helâk edici musibetlere, âhirette de ebedi azaba müstahak olacaklardır.

Hâsılı Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn, büyük bir acziyet içinde ve tam bir teslimiyetle Allah’a sığınmışlar, Allah da yardım ve korumasıyla onların imdâdına yetişmiştir.

Anlatıldığına göre bir zamanlar Bağdat’ta bir kıtlık oldu. Halk toplandı ve şikâyetlerini bir dilekçeyle vezir Ali b. İsa’ya arzettiler. Vezir dilekçeyi okudu ve arkasına şöyle yazdı: “Ben gökyüzü değilim ki size su vereyim, yeryüzü değilim ki sizi doyurayım. Siz iyisi mi Rabbinize müracaat edin!”

Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn, Cenab-ı Hakk’ın istediği şekilde Firavun’a gidip onu İslâm’a davet ettiler:

Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 47. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.