Tâ-Hâ Suresi 68. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 68. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 68. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tâ-Hâ Suresi 68. Ayetinin Arapçası:

قُلْنَا لَا تَخَفْ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعْلٰى

Tâ-Hâ Suresi 68. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ona: “Korkma!” diye seslendik, “çünkü, üstün gelecek olan kesinlikle sensin!”

Tâ-Hâ Suresi 68. Ayetinin Tefsiri:

Firavun’un emriyle sihirbazlar tüm hazırlıklarını tamamladılar. İplerini ve değneklerini alıp Hz. Mûsâ’nın karşısına çıktılar. Ne güzel bir tecellîdir ki, sihirbazlar önce kimin atacağının belirlenmesini Mûsâ (a.s.)’a bıraktılar. Bir mânada ona karşı tevâzu gösterdiler ve onun kararına saygı duyacaklarını ifade ettiler. Allah’ın peygamberine olan bu saygıları sebebiyle neticede Cenâb-ı Hak da onları iman şerefiyle şereflendirmiştir. Mûsâ (a.s.) da onların bu güzel davranışlarına nezâketle mukâbelede bulunarak, önce onların atmasını istedi. Onlar da iplerini ve değneklerini yere bırakıverdiler. Sihirbazlar iplerini civaya batırmışlardı. Güneşin harâreti bunlara isabet edince kımıldamaya ve hareket etmeye başladılar. Hz. Mûsâ bunların gerçek yılan olduklarını ve hareket ettiklerini zannetti. Bu sebeple aniden içinde bir korku hissetti. Bu da beşer tabiatının bir gereği olarak belki normal karşılanacak bir durumdu. Fakat orası korkma yeri değil, kendine güvenip cesaretle hareket etmenin lâzım geldiği bir yerdi. Bu sebeple Allah Teâlâ ona, korkmamasını, çünkü kesinlikle kendisinin üstün geleceğini bildirdi. Bunun için ise, sağ elinde bulunan asasını atması, onun kocaman bir ejderhaya dönüşüp sihirbazların kıpırdıyor gibi gözüken tüm iplerini ve değneklerini yalayıp yutması kâfî gelecekti.

Gerçekten de va‘dedilen gibi oldu. Mûsâ (a.s.) asâyı yere atınca kocaman bir ejderha oldu ve ortalıkta ne kadar ip ve değnek varsa hepsini yutuverdi. O, hepsini yalıyor, yutuyor, fakat kendisinde en küçük bir şişme olmuyordu.

Bakalım bu durum karşısında sihirbazlar ne yaptılar:

Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 68. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.