Tâ-Hâ Suresi 81. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 81. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 81. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tâ-Hâ Suresi 81. Ayetinin Arapçası:

كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا ف۪يهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَب۪يۚ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَب۪ي فَقَدْ هَوٰى

Tâ-Hâ Suresi 81. Ayetinin Meali (Anlamı):

Size rızık olarak verdiğimiz temiz ve helâl nimetlerden yiyin. Bu hususta azgınlık ve nankörlük yapmayın; aksi halde gazabım tepenize iner. Kimin de üzerine gazabım inerse, artık o helâk uçurumuna yuvarlanıp gider.

Tâ-Hâ Suresi 81. Ayetinin Tefsiri:

Yüce Allah böylece İsrâiloğulları’nı, kendilerine her türlü zulmü revâ gören, erkek çocuklarını öldüren, kızlarını sağ bırakan, kalanları en âdi ve en ağır işlerde köle gibi çalıştıran düşmanları Firavun’dan kurtardı. Bunun ardından kendisiyle konuşup Tevrat’ı vermek için Mûsâ (a.s.) ile sözleşti. Âyette bu sözleşmenin İsrâiloğulları’yla olduğu belirtilir. Bunun sebebi, Hz. Mûsâ’ya verilecek Tevrat’ın onlarla ilgili ve onların faydasına olmasıdır. Ayrıca burada Tevrat’ın inzâli sırasında hazır bulunmak üzere yetmiş kişilik bir grubun seçilip getirilmesine de işaret edilir. (bk. Bakara 2/57; A‘râf  7/155) Diğer taraftan onlara Tîh çölünde uzun yıllar meccânen kudret helvası ve bıldırcın eti ihsan etmiştir. Verdiği rızıkların temiz ve helâl olanlarından istifade edip O’na şükretmelerini, fakat azgınlık ve nankörlük yapmamalarını istemiştir. Azgınlık ve nankörlüğe saptıkları takdirde başlarına gazabının ineceği, bu durumda ise helak olup gidecekleri tehdidinde bulunmuştur.

Ancak Rabbimiz hem onlara hem de bütün kullarına tevbe kapısını açık tutmakta; iman, tevbe, sâlih amellerle kendine yönelen, isyanı bırakıp itaat yolunu tutan, ömrü boyunca o yolda yürüyen ve bundan başka bir yolda olmayı da arzu etmeyen kullarını bağışlayacağını müjdelemektedir.

Allah Teâlâ’nın hem اَلْغَفُورُ (Gafûr) hem de اَلْغَفَّارُ (Gaffâr) ism-i şerifi vardır. Gafûr, mağfireti çok olan demektir. Mağfiret ise işlediği günahları affederek kulu müstahak olduğu cezadan korumaktır. Bu, bir şeyi kirden koruyacak örtüyle kaplamak mânasındaki اَلْغَفْرُ (gafr) kökünden türemiştir. Gaffâr ise, harflerinin ziyâdeliği sebebiyle Gafûr’dan daha ileri bir mânaya sahiptir.

Tevbe sabun gibidir. Sabun görünen kirleri temizlediği gibi, tevbe de içimizdeki kirleri yani günahları temizler.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.), bir hadis-i kudsîde Yüce Rabbimizin şöyle buyurduğunu haber verir:

“Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onları büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim. Ey Âdemoğlu! Bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olduğun takdirde, yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen bile, ben seni yeryüzü dolusu kadar mağfiretle karşılarım.” (Tirmiz, Deavât 98)

Bir adam Dîneverî’ye:

“- Ben ne yapayım? Ne zaman tevbe edip Mevlânın kapısına dursam bir musîbet beni O’ndan uzaklaştırıyor” der.

Dîneverî ona şöyle cevap verir:

“- Annesinin dövdüğü çocuk gibi ol. Onu her dövdüğünde kendisini annesinin kucağına atar. Annesi onu bağrına basıncaya kadar böyle yapmaya devam eder.”

Hz. Mûsâ, Rabbiyle buluşmanın hasreti ve derin vecdiyle bir an önce ilâhî huzura kavuşmak için kavmini bırakıp Tûr dağına çıkmıştı. Halbuki asırlardır kölelik hayatı yaşadıktan sonra henüz yeni yeni özgürlükle tanışmaya başlayan bu insanların, kendilerinden beklenen olgunluk seviyesine ulaşıncaya dek başıboş bırakılmamaları gerekiyordu:

Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 81. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.