Tâ-Hâ Suresi 92. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 92. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 92. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tâ-Hâ Suresi 92. Ayetinin Arapçası:

قَالَ يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ

Tâ-Hâ Suresi 92. Ayetinin Meali (Anlamı):

Mûsâ döndüğünde olan bitenden habersiz kardeşine çıkıştı: “Ey Hârûn! Bunların sapıklığa düştüklerini gördüğünde sana ne engel oldu da,”

Tâ-Hâ Suresi 92. Ayetinin Tefsiri:

Hz. Mûsâ dönüp kavminin içine düştükleri rezâleti görünce öfkesi daha da arttı. Kardeşi Hârûn’u görür görmez sağ eliyle başından, sol eliyle de sakalından yakaladı. Bu rezâletin, Hârûn’un ihmalinden kaynaklandığını düşünerek öncelikle onu hesaba çekmek istedi. Vazifesini niçin düzgün yapmadığını, verdiği tâlimatlara niçin uymadığını sordu. Çünkü Hz. Mûsâ Tûra giderken yerine Hârûn’u vazifelendirmiş ve: “Kavmim içinde benim yerime geç, onların hatalarını düzelt; sakın ha bozguncuların yoluna uyma!” demişti. (A‘râf  7/142) Bu tâlimata göre Hârûn, onların saptığını görünce ya onlarla savaşmalıydı veya onları terk edip oradan ayrılmalıydı. O, öğüt vermeyi tercih ettiğinden dolayı Hz. Mûsâ’nın bu azarına muhatap olmuştur.

Hz. Hârûn, Mûsâ (a.s.)’ın öfkesini yatıştırıp kendisine karşı merhametle davranmasını sağlamak üzere ona: “Ey anamın oğlu!” diye hitap etmiştir. Çünkü ana, şefkat ve merhametin timsâlidir. Ayrıca öz kardeş olduklarını hatırlatarak kardeşlik hukukuna da dikkat etmesini istemiştir.

Hz. Hârûn’un “Sözümü dinlemedin de İsrâiloğulları arasına ayrılık soktun!” denmesi endişesine gelince: Hz. Mûsâ ona kavmiyle birlikte kalmasını emret­mişti. Onları bırakıp çıkacak olsaydı, bir takım kimselerin arkasından gelecekleri, bir takım kimselerin de buzağı ile birlik­te kalacakları korkusu vardı. Belki de iş birbirlerinin kanlarını dökecek raddeye gelebilirdi. Ayrıca “bu işten vazgeçin” diye onları alıkoymaya kalkışsaydı, aralarında bir çarpışma çıkabilir ve daha tehlikeli bir durum sözkonusu olabilirdi. İşte Hz. Hârûn’un Mûsâ (a.s.)’ın “Yoksa em­rime bilerek karşı mı geldin?” sözlerine cevabı budur. A‘râf  sûresinde ise bu durum karşısında Hz. Hârûn’un:

“Anamın oğlu! İnan ki bu topluluk beni bir hiç yerine koydu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Şimdi kalkıp bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler güruhuyla bir tutma” (A‘râf  7/150) dediği haber verilir.

Hârûn’dan sonra hesap verme sırası Sâmirî’de:

Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 92. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.