Taha Suresinin 114. Ayeti Ne Anlatıyor?

Taha suresinin 114. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Yapılan hiçbir iyiliğin zayi olmayacağını bildiren âyet; Taha suresinin 114. ayetinin Arapçası, meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Taha Suresinin 114. ayetinde şöyle buyrulur:

Taha Suresi 114. Ayet Arapça:

فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْمًا

Taha Suresi 114. Ayet Meali:

Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme.“Rabbim! İlmimi arttır!” de! (Tâ-Hâ, 20/114)

RABBİM! İLMİMİ ARTTIR!

Bilgi:

Ayetin ilk kısmı Allah’ın gücünü, yüceliğini ve de “mutlak hükümdar” sıfatını vurgulamaktadır. İkinci bölümde de Peygamberimize bir uyarı ve dua tavsiyesi bulunmaktadır. Kur’an’ın nüzulü sırasında Cebrail, ayetleri Peygamberimize okurken, henüz Cebrail’in okuması bitmeden Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gelen ayetleri ezberlemeye çalışır ve kendi kendine tekrarlardı. “Kur’an’ı okumakta acele etme” uyarısı ile Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e ilmini artırması için dua etmesi öğütlenmiştir.

Mesaj:

  1. Mutlak hâkim olan sadece Allah’tır.
  2. Kur’an-ı Kerim tefekkür edilerek okunmalıdır.
  3. Fiilî olarak gayret etmenin yanında ilmimizi artırması için Yüce Allah’a dua etmeliyiz.

Kelime Dağarcığı:

Vahiy: Hızlı bir şekilde ve gizlice söylemek; ilham etmek; Allah’ın dilediği emir, hüküm ve bilgileri peygamberine bildirmesi.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

Taha Suresi 114. Ayet Tefsiri:

  1. Rasûlüm! İşte biz kitabı Arapça bir Kur’an olarak indiriyor ve onda tehdit ve uyarılarımızı çeşitli açılardan farklı üsluplarla açıklıyoruz. Umulur ki onlar bu sâyede günahlardan sakınırlar, yahut Kur’an onlarda her defasında yepyeni bir şuur ve idrak uyanıklığı meydana getirir.
  2. Hak olan, hâkimiyetin gerçek sahibi olan Allah yüceler yücesidir. Rasûlüm! Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan önce unutma endişesiyle Kur’an’ı okumakta acele etme! “Rabbim! Benim ilmimi artır!” diye dua et.

Kur’ân-ı Kerîm’de ikâz ve tehdit ihtivâ eden âyetlerin tekrar tekrar zikredilmesinin, bunların çeşitli yönlerden ve farklı üsluplarla açıklanmasının iki mühim hedefi vardır:

›  İnsanların dinin yasakladığı her türlü haram ve kötülüklerden sakınmalarını sağlamak, böylece onlara takvâ sahibi güzel bir kul olmanın yollarını açmak.

›  Anlattığı ibretli hâdiseler ve verdiği öğütlerle her defasında insanların gönüllerinde yepyeni bir şuur ve idrak uyanıklığı meydana getirmek.

Bunun için de öncelikle yapılması gereken en mühim iş, varlığı tartışılmaz bir şekilde gerçek olan, bütün kâinatın yegâne padişâhı olan yüce Allah’a inanmak ve O’nu tanımaktır. Onu tanımak için de Habîb-i Ekrem’ine indirmiş olduğu Kur’an’ı acele etmeden iman gözüyle ağır ağır okumak, âyetleri üzerinde tefekkür etmek ve mânalarını anlamaya çalışmak zaruridir. İşin temeli faydalı ilimdir. Bu sebeple Yüce Rabbimiz, Peygamber Efendimiz’e vahiy alırken, henüz vahiy tamamlanmadan, unutma endişesiyle inen Kur’an âyetlerinin alelacele okumamasını, vahyin tam olarak gönlüne inmesini beklemesini emretmiş ve “Rabbim! Benim ilmimi artır!” diye dua etmesini istemiştir. Buradan Rabbimizin istediği en faydalı ilmin vahiyle gelen Kur’an ilmi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Kur’an’ın nûruyla nurlanmak ve hakîkatlerini keşfetmek için Kur’an okunurken susmak, onu dinlemek, mânalarını ve sırlarını düşünmek gerektiğine işaret edilmektedir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Kur’an okunduğu zaman hemen dikkat kesilerek ona kulak verin, susup dinleyin ki rahmete eresiniz.” (A‘râf 7/204) Burada ayrıca mü’minlere, Kur’an’ı bir bütün hâlinde dikkate almaları ve onu iyice kavramaları hususunda bir yönlendirme vardır. Çünkü Kur’an’ın âyetleri birbirini tamamlar ve açıklar. Bu âyetlerden bir veya ikisini alıp, Kur’an’ın geri kalan kısmından soyutlayarak onlardan anlamlar çıkarmak, insanı ciddî yanlışlara sürükleyebilir. Nitekim âyetin sonunda yer alan “ilmimi artır” ifadesinin, “Kur’an’ın hakîkatlerini idrâk etmek, nûruyla nurlanmak ve ahlâkıyla ahlâklanmak için anlayışımı artır” mânası da vardır. Çünkü Kur’an’ın hakîkatleri nihâyetsizdir. Nitekim Abdullah b. Mesud (r.a.) bu âyeti okuduğu zaman: “Allahım! Sana olan imanımı ve yakînimi artır!” diye dua ederdi. Bu mühim bir duadır. Çünkü o böylece Rabbinden, ilimden hâsıl olacak en güzel neticeyi talep etmiştir.

İlim, Allah’ın nurlarından bir nurdur. Onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır. İlim, kulun varlığında yer tutan ve onu eşyanın hakîkatlerine muttali kılan bir mânadır. Eşyayı görmek üzere göz için güneş ışığı ne ise, eşyanın hakîkatini idrak etmek için de ilim o mevkidedir. Hatta ondan daha önemlidir. Bu bakımdan şu hadîs-i şerif ne kadar mânidardır:

Ashâb-ı kirâm Resûlullah (s.a.s.)’e:

“−Yâ Rasûlallah! Amellerin hangisi daha faziletlidir?” diye sordular. O da:

“−Allah’ı bilmektir!” buyurdu.

“−Hangi amel mertebeyi artırır?” diye sordular. Yine:

“−Allah’ı bilmek!” buyurdu. Bunun üzerine:

“−Yâ Rasûlallah! Biz amelden soruyoruz, siz ilimden cevap veriyorsunuz!” dediklerinde Resûlullah (s.a.s.):

“−Allah’ı bilerek yapılan az amel fayda verir. Fakat cehâletle yapılan çok amel fayda sağlamaz!” buyurdular. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, IV, 688)

Allah dostlarından Zünnûn-ı Mısrî (k.s.), ilimle birlikte kişide zühd ve takvâ duygularının da artması gerektiğini şöyle dile getirir:

“Biz öyle insanlara kavuştuk ki, onların her birinin ilmi arttıkça zühdü de artıyordu. Dünyaya karşı gani gönüllü oluyor ve onu sevmiyorlardı. Ama bugün sizin ilminiz arttıkça dünyaya karşı sevginiz artıyor. Ona kavuşmak için birbirinizi iterek geçiyorsunuz. Onlr bir başkaydı. Dünyalık malı ilim elde etmke için harcıyorlardı. Onları böyle gördük. Ama şimdi siz tam tersine, bir bilginiz varsa, dünyalık sahibi olmak için ortalığa saçıyorsunuz.” (Velîler Ansiklopedisi, I, 229)

Fıtraten çok zâlim ve çok câhil olan insan, zulmünü adâlete, cehlini ise ilme çevirebilme istidadına sahiptir. Bu istidatla o, aynı zamanda Rabbini tanıma imkânı elde eder. Bunun ismi “mârifetullah”tır. Fakat insanın bu yolda mesafe alabilmesi için, Rabbiyle yaptığı kulluk sözleşmesine bağlı kalması ve bu hususta son derece azimli olması şart koşulmuştur.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

"EY RABBİM! İLMİMİ ARTIR" AYETİ

"Ey Rabbim! İlmimi Artır" Ayeti

İLİM İÇİN OKUNACAK DUA

İlim İçin Okunacak Dua

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.