Taha Suresinin 7. Ayeti Ne Anlatıyor?
Taha suresinin 7. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Hiçbir şeyin Allah’tan gizli kalmayacağını bildiren âyet; Taha suresinin 7. ayetinin Arapçası, meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...
Taha Suresinin 7. ayetinde şöyle buyrulur:
Taha Suresi 7. Ayet Arapça:
وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى
Taha Suresi 7. Ayet Meali:
Sen sözü açığa vursan da (gizlesen de), O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. (Tâ-Hâ, 20/7)
HİÇBİR ŞEY ALLAH’A GİZLİ KALMAZ
Bilgi:
İnsanoğlu, gizli kalmasını istediği bazı söz ve davranışlarını kimsenin duymamasını ve görmemesini ister. Bu sayede ayıp ve günahlarının kimse tarafından bilinmeyeceğini zanneder. Hâlbuki Yüce Allah, kâinattaki her varlık ve olayın bilgisine sahiptir. Hiçbir şey O’na gizli kalmaz. O bizim açıktan söyleyip yaptığımız şeyleri bildiği gibi dışarıya yansıtmadığımız düşüncelerimizi, içimizden geçirdiklerimizi dahi bilir.
Mesaj:
- Allah için gizli diye bir şey yoktur.
- Gizli aşikâr her söz ve işimizi Allah’ın bildiğini ve vakti zamanı geldiğinde bunlardan hesaba çekileceğimizi unutmamalıyız.
Kelime Dağarcığı:
Ahfâ: En gizli şey, gizlinin gizlisi.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
Taha Suresi 7. Ayet Tefsiri:
- Bütün göklerdekiler, yerdekiler, göklerle yer arasında bulunanlar ve nemli toprağın altında olanlar yalnızca O’na aittir.
- Sen sözü açıktan söylemiş olsan da gizli söylemiş olsan da Allah için birdir; çünkü O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
- Allah ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O’na aittir.
Gökleri, yeri ve bunlarda bulunan her şeyle birlikte bütün kâinatı yaratan, tanzîm eden ve onu idâre eden Allah Teâlâ’dır. Kâinat insanın hizmetine âmâde kılınmış olup, bu, yaratanın kullarına en büyük rahmet tecellisidir. Bu sebeple “Rahmân” ismini kullanmayı tercih etmiştir. Allah Teâlâ, her türlü benzetmeden temiz ve uzak olmakla birlikte, bir padişahın tahta çıkıp ülkesini idâre etmesi gibi, arşa istivâ buyurup kâinatı her an idâre ve kontrol etmektedir. Bu ona asla güç gelmemekte, herhangi bir yorgunlukta vermemektedir. Bu sebeple, Tevrat’ta ifade edildiği üzere Allah’ın kâinatı altı günde yaratıp yedinci günde istirahat ettiği düşüncesi İslâm’a göre tamâmen yanlıştır. Allah Teâlâ, yorgunluk ve yorulmak gibi noksan sıfatlardan çok yücedir.
- âyette özellikle “nemli toprağın altında” bulunanlara dikkat çekilir. Toprağın altı, özellikle nemli toprağın altı, yerin üstünden geri kalmayacak bir zenginlikle hayatın kaynağı olan mükemmel bir ortamdır. Bebekler için anne rahmi ne ise, bitkiler ve çeşitli canlılar için toprak altı da odur. Hatta kışın çetin şartları altında, yer üzerinde herhangi bir hayat belirtisi görülmezken, kar tabakası altında donmaktan korunmuş ve nemli kalması temin edilmiş olan toprakta, gözle görünen ve görülmeyen çeşitli canlı türleri ile hayat yine devam eder. Bu hummalı faaliyetler sayesindedir ki, bahar geldiğinde yeryüzü dirilir ve tekrar eski canlılığına kavuşur. (bk. Kandemir ve diğerleri, s. 1091)
Böyle bir kâinatı yoktan var eden Allah Teâlâ’nın nihâyetsiz bir kudreti ve sınırsız bir ilmi olması gerekir. Bu sebeple burada O’nun ilmine dikkat çekilir. Allah, gizli ve açık, yüksek ve alçak, görülen ve görülmeyen her şeyi aynı seviyede bildiği gibi, “gizlinin daha gizlisini” de bilir. Bu bakımdan din yolunda düşmanlarınızdan çektiğiniz sıkıntılar karşısında sızlanıp Allah’a sesli olarak şikayette bulunmanıza gerek yoktur. Çünkü O, kalplerinizden geçenler dâhil bütün halinizden haberdardır.
- âyette yer alan “gizlinin daha gizlisi”nden maksat şunlar olabilir:
“Gizli olan”, insanın kimsenin görmediği bir yerde gizlice başkasına söylediği sözlerdir. “Daha gizli olan” ise insanın kendisinden başka hiç kimseye sözünü etmediği, içinde sakladığı şeylerdir.
“Gizli olan” kişinin içinden geçirdikleridir. “Ondan da gizli olan” ise, henüz olmamış fakat ileride olacak ve hatırından geçecek olan şeylerdir. İnsan bugün içinden ne geçirdiğini belki bilebilir ancak yarın içinden ne geçireceğini bilemez. Yüce Allah ise hem bugün içimizden geçirip sakladığımızı, hem de yarın içimizden geçirip saklayacağımızı bilir. Yine O bizim –tasavvufî bakış açısıyla- kalbimizde, rûhumuzda, sırrımızda, hafîmizde ve ahfâmızda olup biten her türlü hissiyât ve düşünceleri de bilir. “Allah sînelerde saklanan en gizli duyguları dahi bilir” (Âl-i İmran 3/154) âyeti de buna delâlet eder. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVI, 174-176)
Nefis, kalpte olup biteni bilemez. Kalp, rûhun esrârına vâkıf olamaz. Rûh da sırrın hakikatlerini bilmek için bir yol bulamaz. Sırdan daha gizli olan ahfâya gelince ona sadece Hak Teâlâ muttali olur. Sırdan daha gizli olanı şeytan ifsat edemez, onu hafaza melekleri de yazamaz. Onu bilmek sadece Cebbâr olan Allah’a aittir. Allah’ın dışındakilerin ondan haberi yoktur. (Kuşeyrî, Letâifü’l-işârât, II, 254)
En güzel isimler yalnız O’na aittir. Yani O, en mükemmel isim, sıfat ve hususiyetlere sahiptir, hiçbir noksanı yoktur.[1]
Dipnot:
[1] En güzel isimlerin Allah’a ait olmasıyla ilgili yeterli miktarda izah için A‘râf 7/180. âyetin tefsirine bakılabilir. Burada, sâlih bir zâtın hüsn-i hâtimesiyle alakalı bir Hocaefendi’den işittiğim ibretli bir hâdiseyi hatırlatmakta fayda var: Aynı zamanda Kur’an hafızı olan o zat, ihlasla Rabbinin kulluğuna devam ediyor, fırsat buldukça gece gündüz Allah Kelâmı’nı okuyor. En son Tâhâ sûresinin 8. âyeti olan اَللّٰهُ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَهُ الْاَسْمَاۤءُ الْحُسْنٰى “Allah ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O’na aittir” sözleri dilinden dökülerek rûhunu Rabbine teslim ediyor.
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com