Tahayyül Ne Demek?
Tahayyül ne demek? Tahayyül kelimesinin anlamı nedir? Tahayyül kelimesine örnek cümleler...
Tahayyül: Tasavvur etme, hayalde vücûd verme, zihinde canlandırma anlamına gelmektedir.
TAHAYYÜL KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
Karıncanın, içinde yaşadığı köşkü ve ondaki güzellikleri bilme imkânı yoktur. Ancak insan, tefekkür ve tahayyülü sâyesinde nice âlemleri dolaşabilir. İlâhî sanat hârikalarını idrâk edebilir. Allah Teâlâ’nın insana lûtfettiği, sayılamayacak kadar sonsuz nîmetlerine mukâbil, kendi hiçlik ve acziyetini kavrayıp şükür secdelerine varabilir. Bunu ancak “insan” olan yapabilir. Yâhut diğer bir tâbirle ancak bunu yapabilenler, insanlık şeref ve haysiyetini taşıyabilirler. Zira insan, yaratılış itibârıyla tefekkür istîdâdına sahip bir varlıktır. Tefekkür istîdâdını kullanmaya kullanmaya onu körelmeye terk ederse, o ilâhî emânete ihânet etmiş ve insanlığının en mühim vasıflarından birine vedâ etmiş olur.
*****
İnsan; tefekkür, tahassüs, tahayyül ve tasavvur gücünü hayra yöneltmezse, şeytan onun düşüncesini şerre yöneltir. Dolayısıyla o insan, Rahmânî bir tefekkür nîmetine sahip olamaz. Cenâb-ı Hakk’ın nîmet olarak lûtfettiği aklî ve kalbî kâbiliyetlerden istifâde edeceği yerde zarar eder.
*****
Hâce Ubeydullah Ahrâr Hazretleri der ki: “Âyet-i kerîmedeki «Sâdıklarla beraber olun!» emri, dâimî bir sûrette beraberliği ifâde eder. Âyette «beraberlik», mutlak olarak zikredildiğinden, hem fiilî, hem de hükmî beraberliği ifâde eder. Fiilî beraberlik, sâdıkların meclisinde kalp huzuruyla, fiilen bulunmaktan ibârettir. Hükmî beraberlik ise gıyâblarında da onların hâllerini tahayyül etmekten ibârettir.”
*****
Sâmi Efendi Hazretleri buyurur ki: “Râbıtada mürşidin hayâlini tefekkür etmeye lüzum yoktur. Muhabbet lâzımdır. Zâten bir insan, sevdiğini dâimâ (gönül) gözünün önünde bulundurur."
Resim, insanın sonsuzluğa ve mücerrede uzanabilen tahayyülünü, maddî plâna hapsederek sınırlandırır. Ayrıca İslâmʼın resimle alâkalı hükümleri de mâlumdur. İnsanların resimleri/sûretleri, onların zarf tarafıdır. Mühim olansa, insanın mazrûfudur, yani gönül âlemidir. Tasavvuf yolu da, sûret yolu değil, sîret yoludur. Sâlih ve sâdıklarla beraberlikten maksat; onların sûretlerinden ziyâde, sîretleriyle beraberliktir. Gönüllerden gönüllere mânevî cereyan hatları tesis edilmedikçe, bunun yerini tutması istenen hiçbir protezden, yani sunʼî vâsıtadan fayda hâsıl olmaz. Faydalı olan asıl görüntüler; iç dünyadaki akislerdir, gönüllerde kalan ulvî hâtıra ve intibâlardır.
*****
felsefe akla dayanır. İslâm ise hem tabiî hudûdu içinde akla, hem de nakle (Kurʼân ve Sünnet ʼe) istinâd eder. Sonsuz ilim sahibi Yaratıcımızʼın tebliğ ettiği hakîkatlere istinâd eden bir tefekkür sistemi ile, beşerî zaaflarla mâlûl ve gücü sınırlı bir akla dayanan felsefe arasında, mevzu ve
gâye itibâriyle benzerlik olsa da, metod, vâsıta, tefekkür ve tahayyül gücü bakımından büyük farklar mevcuttur.
*****
Zerre kadar bir çınar tohumunun münbit bir toprak vâsıtasıyla koca bir ağaç hâline gelerek kazandığı muazzam haşmet gibi, bizdeki tefekkür, tahayyül ve hissiyâtın Kur’ân’la beslenip güçlenmesi neticesinde ulaşılabilecek kalbî duyuş ve hakîkatler de sonsuz ve muhteşemdir. Bu itibarla Kur’ân’ın, o bitip tükenmez feyzi ve yüce irşâdı olmasaydı, tefekkür ve duygularımız, münbit topraktan mahrum, kuru bir tohum gibi
kalırdı.
YORUMLAR