Takva Nedir? Takvâyı En İyi Anlatan Kıssa!
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, Übey bin Kâ‘b -radıyallâhu anh-’a takvânın mâhiyetini sorar. Übey -radıyallâhu anh-: “–Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” der. Hazret-i Ömer: “–Evet, yürüdüm.” deyince bu sefer: “–Peki, ne yaptın?” diye sorar. Hazret-i Ömer: “–Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim.” cevâbını verir. Bunun üzerine Übey bin Kâ’b -radıyallâhu anh-: “–İşte takvâ budur.” der. (İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Beyrut 1988, I, 42)
TAKVÂ NEDİR?
Takvâ; beşikten mezara doğru bir yolculuktan ibaret olan dünya dikenliğinde, îman ve İslâm elbisesini, günahların, haramların, hatâların dikenlerine takılıp parçalanmaktan veya zedelenmekten muhafaza etme hassâsiyetidir…
Hayatın her safhasında karşılaşılan sayısız günah tuzakları, dikkatli olunmadığı takdirde, kıyâmet günü elde patlayacak birer bomba mesâbesindedir. Cenâb-ı Hakkʼın rızâsına uygun olup olmadığına bakmadan, helâl mi haram mı olduğu düşünülmeden yapılan her hareket böyledir.
HELAL-HARAM HASSASİYETİ
Müʼmin, yapacağı her işi, önce ilâhî ölçülerle mîzân etmeli, dünyâsına ve ukbâsına faydalıysa yapmalı, aksi hâlde uzak durmalıdır. Helâl olup olmadığını kontrol etmeden, hiçbir gıdâyı ağzına koymamalıdır.
Mevlânâ Hazretleri; “Köpek bile atılan bir kemiği veya ekmeği koklamadan yemez.” buyurur.
Demek ki helâl-haram, hayır-şer, hak-bâtıl ayrımı yapmadan, menfaatlerinin peşinde şuursuzca koşmak, insanı hayvanlardan da aşağı bir duruma düşüren, derin bir gaflettir.
Yine Mevlânâ Hazretleri; “Âmâ olan bir kimse bile, noksansız bir Güneşʼin doğduğunu harâretinden anlar.” buyurarak ilâhî ölçülere karşı alık, abus ve duygusuz kalmanın, en fecî idrâk körlüğü olduğunu ifâde eder. Böyle bir gaflet ve şaşkınlığa ise kalbi ölmüş olanlardan başkası düşmez.
Nitekim Ömer bin Abdülazîz -rahmetullahi aleyh- buyurur ki:
“Haramlar bir ateştir. Ona ancak kalbi ölüler uzanır. Eğer el uzatanlar diri olsalardı, o ateşin acısını muhakkak duyarlardı.”
TAKVÂNIN EN GÜZEL TEZAHÜRÜ
Velhâsıl müʼmin, ilâhî bir imtihan mekânı olan bu dünyada, âdeta mayınlı bir arazide yürüyormuşçasına, adımlarına dikkat etmek zorundadır. Zira Rabbimizin bizden istediği “takvâ hayatı” da bu hassâsiyet ile yaşamayı îcâb ettirir.
Takvânın en güzel tezâhürü ise küfür, nifak ve şirkten, tıpkı ateşe düşmekten kaçar gibi kaçmak, Cenâb-ı Hakkʼın emirlerini hakkıyla edâ etmek ve yasaklarından titizlikle sakınmaktır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları