Tasavvuf Eğitiminde Riâyet Edilecek Şartlar
Gerçek bir tasavvuf eğitiminde riâyet edilmesi gereken en mühim şartların başlıcalarını sizler için derledik.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, tasavvufî terbiyenin, ancak şer’-i şerîf hudutları içinde yaşamakla mümkün olduğuna dikkat çekmiştir. Muhabbet ve heyecanın aşırılığından doğan ayak kaymalarının ve taşkınlıkların kabul edilemeyeceğini ifâde buyurmuş, tasavvufun temeline “şeriati zihnen ve kalben hazmetme”yi yerleştirmiştir. Zira, tasavvufta en mühim ilerleme vâsıtası muhabbet olduğu için, tarihte zaman zaman bu hissin aşırılığından doğan yanlışlara düşüldüğü de görülmüştür.
TASAVVUFİ EĞİTİMDE RİÂYET EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
Gerçek bir tasavvufî eğitimde riâyet edilmesi gereken en mühim şartların başlıcaları şunlardır:
-
Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’nin gösterdiği istikâmet üzere yaşamak.
Birinci vird, Kur’ân ve Sünnet’i hayatımızın her safhasına intikâl ettirmeye çalışmaktır. Hem kendi hayatımızın hem de mes’ûl olduğumuz insanların hayatının her alanına İslâm’ı yaygınlaştırma gayreti içinde olmak şarttır.
Kişi bu hususta kendi hâlini dâimâ kontrol etmelidir:
–Allâh’ın yasak ettiği durumların içinde mi, değil mi?
–Şâyet ticaretle iştigâl ediyorsa, kazancında helâl-haram hudutlarına riâyeti ne durumda?
–Ebeveyn ise, evlâtlarının mânevî durumu nasıl? Onlara neyin tahsilini yaptırıyor? İnternet, televizyon gibi vâsıtaların menfî programları, evlâtlarının mânevî hayatına zehir saçıyor mu?..
–Gönlünde, ebedî hayat olan âhiret mi öncelikli, yoksa gelip geçici olan dünya nîmetleri mi?
İşte seyr u sülûk yoluna giren bir mü’minin ilk virdi, bu gibi hususlarda kendisini her fırsatta kontrol etmesidir. Eğer bu noktada bir aksaklık varsa, seher virdleri gibi mânevî terakkî vesîlelerinden, umulan feyz ve rûhâniyetin alınamayacağı âşikârdır.
Tasavvuf yoluna giren kişinin İslâm’ı yaşama husûsundaki aksaklıkları, balın üzerine sirke dökmeye benzer. Demek ki en mühim ve öncelikli vazife; “şer’î hükümlerin kalben ve zihnen kâmil mânâda hazmedilmesi”dir.
-
Bilhassa seher vakitlerinde Allah ile beraberliğin feyz ve rûhâniyetini yaşamak, gönlümüzü Hakk’a açıp duâ, istiğfar, zikir ve murâkabeyle meşgul olmak.
Daha sonra da gecenin feyzini gündüze yaygınlaştırıp, hayatımızın iş, âile, ticaret, memuriyet gibi her alanını bu feyzin gölgesinde tanzîm edebilmek îcâb eder.
-
Mânevî hizmetlere koşmak.
Îmânın en bâriz tezâhürü merhamettir. Merhametin seviyesini gösteren ölçü ise hizmettir. Zira İslâm’da ferdî plandaki huzur ve saâdeti kâfî görerek bir köşeye çekilmek yoktur. Rasûlullah r Efendimiz dâimâ ümmetinin içinde bulunmuş, onların sevinciyle sevinmiş ve dertleriyle dertlenmiştir. Bu sebeple tasavvuf, şu esas üzerinde çok durur:
“Rûhen kendini ikmâl eden mü’min, kendisinin dışındakilere yönelerek onların eksiklerini telâfîye gayret etmelidir.”
-
Sohbetlere devam etmek.
Mahlûkat içinde eğitime en çok muhtaç olan varlık, insandır. Bu sebeple hayatta en zirve sanat da, kâmil insan yetiştirmektir. Bu mühim ihtiyaç ve vazifenin buluştuğu noktaların başında ise “sohbet meclisleri” gelir.
Mânevî olgunluk yolunda son derece mühim bir vâsıta olan sohbetten gereken faydayı alabilmenin ilk şartı ise, onun mâhiyetini doğru kavramaktır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Sohbet ve Adabı, Erkam Yayınları
YORUMLAR