
Tasavvuf Gerçekte Nasıldır?
Son zamanlarda yayınlanan diziler, İslâmî hayat ve özellikle tasavvufla ilgili yanlış anlaşılmalara ya da tepkilere sebep oldu. Tasavvuf nedir, ne değildir? Tasavvuf gerçekte nasıldır? Tasavvufî hayat neden kötüleniyor?
Tasavvuf; Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hâliyle hâllenme, ahlâkıyla ahlâklanma gayretidir.
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîs-i şerîfinin muhtevâsına girebilmek için; ibadette, muâmelâtta, muâşerette, hissiyat ve fikriyatta, velhâsıl her hususta Efendimiz’le beraber olmaya çalışmak, bunun için de Oʼna benzemeye gayret etmektir.
TASAVVUF GERÇEKTE NASILDIR?
Tasavvuf, Peygamber Efendimiz’e vâris olmuş gerçek mürebbîlerin elinde; nefsin tezkiye, kalbin tasfiye edildiği, mânevî bir terbiye mektebidir.
Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” ufkunda yaşamanın adıdır. Yani kendini dâimâ ilâhî kameraların gözetimi altında bilerek, yüksek bir kulluk edebi içinde yaşamaktır.
Tasavvuf; bir arınma disiplinidir. Allahʼtan uzaklaştıran her şeyden sakınarak “takvâ”ya erebilme yoludur. Nefsânî ihtirasları dizginleyip rûhânî istîdatları inkişâf ettiren bir mânevî tekâmül yolculuğudur.
Hâsılı tasavvuf; Kurʼân ve Sünnetʼi zâhir ve bâtın birlikteliği, şekil ve ruh bütünlüğü, akıl ve kalp âhengi içinde, kâmil mânâda yaşama gayretinden ibarettir.
Bu düsturlarla tezat teşkil eden veya ölçüsünü Kur’ân ve Sünnet’ten almayan ne varsa -her ne kadar tasavvufa izâfe edilirse edilsin- bâtıldır.
Hak dostlarının âdeta sözcüsü mevkiinde olan Mevlânâ Hazretleriʼnin şu meşhur ifadeleri de, bir nevî “sahih tasavvuf” anlayışının târifi mâhiyetindedir:
“Yaşadığım müddetçe ben, Kur’ân’ın (gönüllü bir) kölesiyim. Ben, o seçkin/mümtaz peygamber Hazret-i Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yolunun toprağıyım.
Eğer biri, benim sözümden, bu (istikâmetin) dışında en ufak bir şey bile nakledecek olursa, o kimseden de, onun sözünden de incinirim, tiksinirim!..”
TASAVVUF NEDEN KÖTÜLENİYOR?
Bazı dizilerde tasavvufî hayatın kötülenmesi meselesine gelince; bu ya cehâletten ya da düşmanlıktandır. Kötü örneklere bakarak bütün bir tasavvufu zihinlerde mahkûm etmeye çalışmak, açık bir art niyet göstergesidir.
Mesleğini sûiistimâl eden bazı doktorlar var diye nasıl ki bütün bir tıp âlemi suçlanamazsa, tasavvufu istismâr edenler var diye bütün bir tasavvuf câmiası da ithâm edilemez.
Tasavvufun tarih boyunca İslâmʼın intişârı ve toplumların mâneviyâtının korunması hususunda ne büyük hizmetler gördüğü âşikârdır.
Geçen asrın büyük âlimlerinden Muhammed Hamidullah bu gerçeği şöyle ifade ediyor:
“Batı toplumunda, Paris gibi bir muhitte yaşamaya başladığım zamandan beri hayretle görmekteyim ki, hristiyanları müslüman olmaya sevk eden, fıkıh ve kelâm âlimlerinin görüşleri değil, İbn-i Arabî ve Mevlânâ gibi sûfîlerdir.
Bu konuda benim de şahsî müşâhedelerim olmuştur. İslâmî bir konuda benden bir îzah istendiği zaman, benim verdiğim aklî delillere dayanan cevap, soranı tatmin etmiyordu; fakat tasavvufî îzah, meyvesini vermekte gecikmiyordu.
Bu konuda tesir gücümü gittikçe kaybettim. Şimdi inanıyorum ki, Hülâgû’nun yakıp yıkan istilâlarından sonra Gazan Han zamanında olduğu gibi, bugün de en azından Avrupa ve Afrika’da İslâm’a hizmet edecek olan, ne kılıç ne de akıldır; fakat kalp, yani tasavvuftur.
Bu müşâhededen sonra, tasavvuf konusunda yazılan bazı eserleri incelemeye başladım. Bu, benim gönül gözümü açtı. Anladım ki; Hazret-i Peygamber zamanındaki tasavvuf ve büyük İslâm mutasavvıflarının yolu, ne kelimeler üzerinde uğraşmak ne de mânâsız şeylerle meşgul olmaktır; fakat insan ile Allah arasındaki en kısa yolda yürümektir, şahsiyetin geliştirilmesi yolunu aramaktır.”[1]
Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere, Kur’ân ve Sünnetʼe mutâbakatı mutlak olan tasavvufu redde kalkışmak, meyve veren ağacı taşlamaktır ve bunun vebâli de ağırdır.
Dipnot:
[1] M. Aziz Lahbâbî, İslâm Şahsiyetçiliği, Terc. İ. Hakkı AKIN, s. 114-115, dipnot 8. İst. 1972.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Toplumu Hayırlı Gençlik 2, Erkam Yayınları
YORUMLAR