Tasavvuf, Gönüllerin Buluşmasıdır!

Tasavvuf

Tasavvufta gönül merkez, ulaşılmak istenen gâye ise, Allâh’ın rızasıdır. Bu çileli yolda yoldaş, yani refîk önemlidir. Bu sebeple eskiler, “Önce refîk, sonra tarîk!” demişlerdir.

Aslında bu başlığı, “Tasavvuf, gönüllerin Allah yolunda buluşmasıdır.” diye düzeltmek daha isabetlidir. Zira tasavvufta gönül merkez, ulaşılmak istenen gâye ise, Allâh’ın rızasıdır. Bu çileli yolda yoldaş, yani refîk önemlidir. Bu sebeple eskiler, “Önce refîk, sonra tarîk!” demişlerdir.

REFİK NE DEMEK?

Refîk, yani yoldaş dediğimiz kişi, bizimle aynı yolu yürüyen kimsedir. İster önümüzde bize rehberlik eden bir mürşid-i kâmil olsun, isterse düştüğümüz zaman, ayağımız sürçtüğümüzde bizi çekip çıkaran candan bir ihvânımız olsun, fark etmez. Hatta zaman zaman insan cinsinden bir refîk bulamazsak, bir Hak dostunun kitabı veya bir Hak dostuna samimi ve sıkı bir muhabbet bile refîkimiz olabilir.

BİR UCU DÜNYAYA BİR UCU ALLAH VE CENNET’E GİDEN GÜZERGAH

Bir ucu dünyada, diğer ucu Allâh’a ve Cennet’e giden bu güzergâha, “tarîk” yani yol denmiştir. Allâh’a kavuşmayı isteyen kişi, “mürid”dir, yani bu yola iradesini koyan… Onu hidayet üzere Allâh’a kavuşturma vazife ve sorumluluğunu üstlenen kişi de irşad eden, yani “mürşid”dir.

Mürşidler, kendileri başlayıp tamamladıkları seyr ü sülûku, aynı yolda eşlik etmek üzere müridlerinin ellerinden tutarak bir daha geçerler. Bu yolun derdi, tasası, çilesi, imtihanı çoktur. Bu yola başlayan, niyetlenen de çoktur; ama yolu tamamlayıp maksuduna erişen azdır. Zaten az olduğu için kıymetlidir.

Bu yol, aynı maksada gönül vermiş müridlerin, birbirinin elinden tutarak din kardeşliğinin ötesinde bir kardeşlik duygusuyla buluştukları bir gönül sofrasıdır. Bu kardeşlik, iyiliği emredip kötülüğü yasaklamanın ötesinde, zor zamanında yanında bulunmak, günaha düştüğünde çekip çıkarmak, sevdiğini arkada bırakmadan Allâh’ın rızâsına beraberce yürümekle olur.

Hamd olsun, biz, hayatımızın farklı dönemlerinde böyle mürşid-i kâmilleri gördük, tanıdık, sohbetlerine eriştik. Hayatlarından ve hâtıralarından istifade ettik. Onların terbiyesinde kemâle ermiş nice dostumuz, yârenimiz oldu.

SAMİ EFENDİ’NİN VEFATININ SENE-İ DEVRİYESİ

Bu ay, merhum Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Hazretleri’nin vefatının sene-i devriyesi… O da kitaplarında ve sohbetlerinde sık sık, nefs tezkiyesi ve kalp tasfiyesinden bahsederdi. İnsanların zaaflarından kurtularak insan-ı kâmil olmasının zaruretini ve yollarını öğretirdi. Güzel bir insan, sâlih bir kul ve tam bir mürşid-i kâmil idi.

Biz de bu köşemizde yıllardır devam eden sohbet ve hatıralarımızda o büyük zâtları anlattık. Bu yazdıklarımızı, daha önce Şebnem Kitapları’ndan “Hatıralar Geçidi” ve “Sohbet-i Ârifân” adlı eserlerde bir araya getirmiştik.

Şimdi de gerek Mahmud Sâmi Efendimiz ve Musâ Topbaş Efendimiz ile sohbet ve hatıralar, gerekse merhûme Hacı Râbia, Fatma Feride, Düriye, Sâime ve Vecihe Annelerimiz hakkında hatıralarımız, “Büyüklerimizden Fazilet Hâtıraları” adında müstakil bir eser olarak neşredildi.

Her biri birbirinden kıymetli bu büyük insanlar, son nefeslerine kadar Allah rızâsına kavuşmak ümit ve duasıyla yaşadılar, hizmet ettiler. Rabbimiz, onları da bizi de kulluğuna ve rızâsına kabul buyursun. Bizi umduklarımıza nâil, korktuklarımızdan emin eylesin. Âmin.

Kaynak: Zâhide Topçu, Şebnem Dergisi, Sayı: 192