Tasavvuf Nedir, Tasavvuf Tanımları Nelerdir?
Dînin gâyesi, insana Yaratıcı’sını tanıtmak, O’na karşı vazîfe ve mükellefiyetlerini bildirmek, beşerî münâsebetleri Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyye istikâmetinde adâlet, hakkâniyet, sulh ve sükûn üzere tesis etmektir. Yine dînin gâyesi; nâzik, zarif, ince ruhlu ve iç âlemini temizlemiş insan yetiştirmektir. Diğer bir ifadeyle mü’minin Hak dostluğuna ve cennete hazırlanmasını sağlamaktır.
TASAVVUF'UN AMACI NEDİR?
Tasavvufun hedefi ise mü’mini, bütün bu hususları gerçekleştirebilecek kalbî keyfiyete ve mânevî kıvama ulaştırmaktır. Maddî bedenimizle îfâ edilen amellerle kalbimiz arasında müşterek bir âhenk oluşturabilmektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de takvâ ve tezkiye, hadîs-i şeriflerde zühd ve ihsan olarak ifadesini bulan tasavvuf, fıkh-ı bâtın (kalp ilmi) olarak da ifade edilegelmiştir.[1]
Tasavvuf, özü itibariyle gönül âlemimizin selîm bir hâle gelip, mârifetullah ve muhabbetullahtan hisse alacak bir seviyeye ulaşabilmesi ve bu sâyede ilâhî vuslata medâr olabilecek bir kıvâma gelebilmesidir.
TASAVVUF'UN MÂHİYETİ
Tasavvufun, yaşandıkça tadılan ve idrâk edilen bir ilim olması itibâriyle, kelimelerin mahdud imkanları içinde kâmil bir sûrette îzâhı zordur. Bu sebeple Allah dostları, her kesitinden muhtelif ışıklar yansıyan o tasavvuf kristalinin kendilerine bakan vechesini nazar-ı îtibâra alarak farklı farklı târifler yapmışlardır. Bizler, bu gibi târiflere bakarak tasavvufun mâhiyeti hakkında ancak umûmî bir fikir sâhibi olabiliriz. Bu târiflerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
TASAVVUF TARİFLERİ
Tasavvuf güzel ahlâk ve edeptir
Tasavvuf, nefs tezkiyesi ve kalp tasfiyesidir
Tasavvuf, sulhü olmayan mânevî bir cenktir. Nefisle yapılan büyük bir cihaddır.
Tasavvuf ihlâstır.
Tasavvuf istikâmettir.
Tasavvuf, rızâ ve teslîmiyettir.
TASAVVUF, PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN HAYATINI ÖRNEK ALMAKTIR
Tasavvuf, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in o mübârek hayatının, kıyâmete kadar gelecek asırlara ve nesillere in’ikâsını sağlayacak bir gönül aynasından ibarettir. Diğer bir ifadeyle, -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in mübârek hayatıyla zâhiren ve bâtınen bütünleşerek, engin bir muhabbetle kaynaşmaktır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in rûhâniyetinden hisse alabilmek ve rûhen O’nunla mezc olabilmektir. “Kişi sevdiği ile beraberdir.”[2] hadîs-i şerîfinin muhtevâsına girebilme niyetiyle ibâdet, tâat, ahlâk ve muâmelâtta Habîb-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’le müşterek bir hayat tarzına erişebilme gayretinde bulunmaktır.
TASAVVUF NEDİR?
Tasavvuf, aşk ile birleşen îman, vecd ile îfâ edilen ibâdet ve davranış güzelliğidir.
Tasavvuf, takvâya erebilme sanatıdır.
Tasavvuf, Allah ile dostluk kurabilme sanatıdır.
Tasavvuf, hayatın med-cezirleri (iniş ve çıkışları) karşısında muvâzeneyi bozmama sanatıdır.
Tasavvuf, değişen şartlar altında Allah’tan râzı olma sanatıdır.
Tasavvuf, şikâyeti unutma sanatıdır.
Tasavvuf, güzel ahlâka kavuşabilme sanatıdır.
Tasavvuf, mukaddes ve mübârek bir eğitimdir.
Tasavvuf, ruh olarak kendini ikmâl eden mü’minin, mahlûkâta şefkat ve merhametle yönelmesi ve onun eksikliğini telâfî etmesidir.
Tasavvuf, kulu Allâh’a kavuşturan yoldur.
Tasavvuf, Kitap ve Sünnet’in kalbî derinliklerle hissedilip vecd içinde yaşanmasıdır.
Velhâsıl tasavvuf, hakîkî muhabbete erme sanatıdır.
İşte esas tahsil ve eğitim, sayılan bu güzel vasıfların, şahsiyet ve karakter hâlinde yaşanabilmesidir.
Dipnotlar: [1] Takvâ: Allâh’a karşı mes’ûliyet duygusu içinde, ilâhî emir ve yasakları titizlikle uygulamak sûretiyle kalbin korunmasıdır. Diğer bir ifadeyle nefsin suflî arzularının bertaraf edilmesi ve rûhânî istîdatların inkişâf ettirilmesidir.
Tezkiye lügatte, temizlemek, arındırmak mânâlarının yanısıra, artırmak, geliştirmek, bereketlendirmek ve feyizlendirmek anlamını da ihtivâ eder. Bu mânâ çerçevesinde tezkiye, esâsen mânevî eğitimin bütün seyrini ifâde eder. Nefsi tezkiye; öncelikle onu küfür, cehâlet, kötü hisler, yanlış îtikadlar, fenâ ahlâklardan temizlemektir. Yâni şer-i şerîfe aykırı her türlü îtikâdî, ahlâkî ve amelî yanlışlıklardan arındırmaktır. Onu temizleyip kötülüklerden koruduktan sonra da, îmân, ilim, irfan, hikmet, hayırlı duygular, güzel huylar gibi takvâ hasletleriyle terbiye ve tezyîn ederek, onu rûhâniyetle doldurmaktır.
Zühd: Mâsivânın, yani Allah -CELLE CELÂLÜHÛ-’dan başka her şeyin kalpte ehemmiyetini kaybetmesidir.
İhsan: Mü’minin, kendisini ilâhî müşâhedenin altında hissedip davranışlarını o minvâl üzere devâm ettirmesidir. Hadîs-i şerifte: “İhsan, Allâh’ı görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Zira sen onu görmüyor olsan da O, seni mutlaka görüyor.” (Buhârî, Îmân, 37; Müslim, İmân, 1) buyurulmuştur. Yâni ihsan; rûhun, Allah Teâlâ’nın müşâhedesini, devamlı bir idrâk hâline getirmesidir. [2]. Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Yolculuğu, Erkam yayınları
YORUMLAR