Tasavvuf ve Hadis / Sünnet İlişkisi
Hadis ilmi nedir? Hadis ilmi ne işe yarar? Hadis ilmi neden önemlidir? Tasavvuf ve hadis / sünnet ilişkisi.
Hadis ilmi, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in söz, fiil, takrîr, yaratılış veya güzel ahlâkıyla ilgili husûsiyetlerini inceleyen bir ilimdir.
Diğer İslâmî ilimler gibi, tasavvufun da Kur’ân-ı Kerîm’den sonra başvurduğu ikinci kaynak hadistir. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatını, maddî-mânevî bütün yönleriyle ortaya koyacak bir zenginliğe sahip olan hadislerin, tasavvufun şekillenip gelişmesinde üstlendiği rolün büyüklüğünü idrâk etmek hiç de zor değildir. Zîrâ zühd, verâ, ihsan, tevâzû, îsâr, sabır, şükür, tevekkül gibi kalbî konulardaki hadisler, tasavvuf ehlinin anlayış ve fikirlerinin temellerini oluşturmuştur. Tasavvufu yakından ilgilendiren bu ve benzeri konularda Fahr-i Kâinât Efendimiz’in rûhânî hayâtıyla ilgili söz ve davranışları, tasavvuf ile hadis ilimlerini birbirine yaklaştırmış ve onları ayrılmaz bir bütün hâline getirmiştir.
TASAVVUF VE HADİS / SÜNNET İLİŞKİSİ
Tasavvufun tefsir ilmiyle münâsebetinde de ifâde edildiği gibi Allâh’a takarrub ve vuslatı temel gâye edinen tasavvuf ehli, Allâh’a muhabbetin, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in izinden gitmekle gerçekleşeceğini çok iyi bildiklerinden, her konuda O’na ittibâ etmeyi kendilerine şiâr edinmişler ve bu noktada da sünnetin zengin hazînesinden doya doya istifâde etmişlerdir.
Fahr-i Kâinât’ın izinden gitmek, ancak onu sevmekle ve her şeyden aziz bilmekle mümkündür. Kur’ân-ı Kerîm’de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e itaat ve O’nu sevmenin lüzumu ile ilgili pek çok âyet-i kerîme mevcuttur. Bu sevgi ve ittibânın, nasıl olması gerektiğine dâir yaşanmış pek çok örneğe ise, ancak hadis ve siyer kaynaklarından istifâdeyle ulaşmak mümkündür.
İster ibâdet ve muâmelât, isterse ahlâk konularında olsun, kalbî derinlik, rikkat, nezâket ve zarâfet bakımından zirve şahsiyet, hiç şüphesiz Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir. Siyer ve hadis kitaplarımız, bunu te’yîd eden sayısız örneklerle doludur.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den bize kadar kesintisiz bir sûrette intikâl etmiş olanlar, sâdece O’nun mübârek sözleri değildir. Aynı şekilde O’nun bütün davranışları da en ince teferruatına kadar ashâb-ı kirâm tarafından nakledilmiş ve böylece bize kadar ulaşmıştır. Ulemâ, sulehâ ve meşâyıhın davranışlarında görülen mükemmellikler de, Rahmet Peygamberi’nin sîretinden öğrenilerek fiiliyâta geçirilmiş hususlardır. Esâsen Cenâb-ı Hak, Fahr-i Kâinât Efendimiz’i -beşerî davranışlar itibâriyle- insanlığa mükemmel bir örnek olarak takdîm etmiş bulunduğundan O’nu -imkân nisbetinde- taklîd etmek, her mü’mine yüklenmiş bir borç ve vazîfedir. Şüphesiz bu vazîfeyi hakkıyla îfâ edenler, O’nu lâyıkıyla anlayıp hayâtına intikâl ettiren seçkin kimselerdir. Tasavvufî edebin gerçekleşmesinde birer miyâr olan bu davranışların en olgun muhtevâsı, ehlullâh telkînlerinin eseri olarak vücut bulur. Bu da meşreb-i sûfiyyenin, sünnet ve hadîsin özüne mutlak ve mükemmel bir mutâbakat hâlinde olduğunun ifâdesidir.
Bundan dolayı tasavvuf ehlinin faziletli hayatındaki güzellikler, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sîretinden birer in’ikâs olup, yazılı hadis metinlerini tamamlayıcı bir unsur teşkîl eder. Tasavvuf ehlinin hâl ve davranışları, hadîs-i şerîflerin fiilen şerhi mâhiyetindedir. Diğer bir ifâdeyle hadislerin, kuvveden fiile (nazariyeden ameliyeye) intikâl sûretiyle daha sonraki değişik zaman ve mekânlarda devâm ettirilmesidir.
Tasavvufun bir ilim olarak ortaya çıkışından önce, gerek muhaddisler gerekse mutasavvıflar tarafından kaleme alınan “Kitâbü’z-Zühd”ler, hadis ilmiyle tasavvuf arasında bir köprü vazifesi görmüşlerdir.
Diğer taraftan tasavvuf ehli, hadîs-i şerîflere işârî mânâlar verip îzâh etmekle, hadis ilmini zenginleştirmişlerdir. Hattâ bazı sûfîler, -hadisçiler tarafından benimsenmese de- Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in rûhâniyetinden keşif yoluyla da hadis alınabileceğini kabul etmişlerdir.
Târihte -Hakîm Tirmizî, Kuşeyrî, İbn-i Arabî ve Kelâbâzî gibi- sûfî olarak meşhûr olduğu hâlde hadîse dâir eser veren tasavvuf büyükleri vardır. Aynı şekilde muhaddis olarak şöhret bulduğu hâlde hadis ilminin kriterlerinin yanısıra sûfîlerin metodlarını da benimseyen hadis âlimleri var olagelmiştir.
Meselâ hadis ilminde en büyük otorite kabul edilen ve Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en mûteber dînî kaynak olan hadîs kitabının sâhibi İmam Buhârî -rahmetullâhi aleyh-, rivâyet ettiği her hadîs-i şerîf için iki rekat istihâre namazı kılmış ve istihâre netîcesinde, hadîsin sahih olduğuna kalben de kânî olduktan sonra onu eserine kaydetmiştir.[1] Yine büyük muhaddis Ahmed bin Hanbel’in de üç hadîs-i şerîfi bizzat Rasûlullâh Efendimiz’den rüyâsında aldığı rivâyet edilmektedir.[2]
Dipnotlar:
[1] Bkz. İbn-i Hacer, Hedyü’s-Sârî Mukaddimetü Fethi’l-Bârî, s. 489; İbn-i Hacer, Tağlîku’t-Ta‘lîk, V, 421.
[2] Bkz. Mecmûu’l-Hadîs, varak 110 a-112 b.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları
YORUMLAR