Tasavvuf ve Sûfîlerin İslâm Dünyâsında Medenîleşme ve Şehirleşme Olgusuna Ne Tür Katkıları Olmuştur?

Bugün dünyâda İslâm’ın yayılışında ezilen gruplar arasında Selefî tavrın daha etkili olduğu, entelektüel ve şehirli gruplar üzerinde ise sûfî anlayışın daha müessir bulunduğu gözlemlenmektedir. Bu çerçevede tasavvuf ve sûfîlerin islâm dünyâsında medenîleşme ve şehirleşme olgusuna ne tür katkıları olmuştur? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor..

Amerika’da ve Avrupa ülkelerinde dînî arayış içerisinde bulunan entelektüeller sûfîliğin hem düşünce planındaki ufkunu, hem de insan rûhunu etkileyen san’at ve mûsikî ile beslenen boyutunu daha ilgi çekici bulmaktadır.

İslâm dünyâsında tasavvuf ve sûfî anlayış daha çok şehirli telâkkîyi temsîl etmektedir. Selefîlik, özellikle de Vahhâbîlik ise biraz daha bedevîlik ürünü olarak değerlendirilmektedir. Gerek Amerika’daki siyâhîler arasında, gerekse dünyânın farklı yerlerinde yaşayan ve baskı gören gruplar arasında İslâmî yönelişin radikal bir tavırda gerçekleştiği ve Selefî gruplara meylin daha fazla olduğu gözlemlenmektedir. Burada etkin olan, ezilmiş insan psikolojisiyle savunma refleksi gerçekleştiren radikal tavırdır. Balkanlar’da da uzun yıllar komünizmin baskısında kalan bâzı çevrelerce Selefîlik’in daha sıcak karşılandığı görülmektedir.

Târihî sürece baktığımızda insanlığın “göçebelik” hayâtı köy ve şehir hayâtından daha öncedir. İnsanların yerleşimi göçebelikle başlamış, ardından küçük yerleşim birimleri ve şehirler oluşmuştur. Dolayısıyla şehirliliğin aslı göçebeliktir. Kırsal alanlardaki sosyal hayâtın varlığı, kasaba ve şehirlerden öncedir.[1]

Kur’an’da ve İslam kültüründe şehir mânâsına en yaygın kullanılan kelime “medîne”dir. Hicretle şereflenen Yesrib, Peygamber şehri mânâsına “Medînetü’n-Nebî” olmuştur. Medîne kelimesi kültür târihinde şehrin, şehirliliğin, kültür ve medeniyetin çıkış yeridir. Peygamber vârisi olan sûfîler de Hz. Peygamber gibi gittikleri ve yerleştikleri yerleri şehirleştirerek medîne ve medeniyet merkezi hâline getirmişlerdir.

Meselâ Mevlânâ şehir kökenli bir sûfî kimliğiyle Mesnevî’sinde şehirliliği, şehirde yaşamayı teşvîk eden, göçebelik, dağlılık ve köylülük ile ilgili olarak insanların yüzlerini ve yönlerini şehirden ve medeniyetten yana çevirmeyi özendiren ifâdeler kullanmaktadır. O, bu ifâdelerinde köylü düşmanlığı veya köylülüğe tepeden bakıcı yaklaşımdan çok, köylülük ve şehirliliğin farklı özelliklerini tesbîte çalışarak sosyal bir varlık olan insanın daha çok şehir ortamında eğitilebileceğini ifâde etmekte;[2] buna mukâbil köylünün ise temiz fıtratı gereği cömerd ve misâfirperver olduğunu belirtmektedir.[3]

Mevlânâ ve diğer sûfîler sâyesinde İslâm dünyâsında şehirleşmenin belli bir düzeye yükseldiğini söylemek mümkündür. Tekkelerin de genellikle şehir merkezlerinde kurulmuş olması bunun bir göstergesidir.

Dipnotlar:

[1].     Bkz. İbn Haldun, Mukaddime, hzr: Süleyman Uludağ, İstanbul 1982, I, 419-20.

[2].     Bkz. Mesnevî, III, b. 517-521.

[3].     Bkz. Mesnevî, VI, b. 2398-2402.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

EHL-İ TASAVVUF’UN HANGİ GAYR-İ MÜSLİM ÜLKELERDE FAALİYETLERİ VARDIR? BUNLAR HANGİ MÜSLÜMAN ÜLKELERDEN GİTMEKTEDİR?

Ehl-i Tasavvuf’un Hangi Gayr-i Müslim Ülkelerde Faaliyetleri Vardır? Bunlar Hangi Müslüman Ülkelerden Gitmektedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.