Tasavvufda Tefsîr, Hadîs ve Fıkıh Gibi Bir İlim midir?

Tasavvuf; tefsîr, hadîs ve fıkıh gibi bir ilim midir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz tasavvuf ile ilgili merak edilenleri, aklımıza takılan soruları cevaplıyor.

“Tasavvuf; tefsîr, hadîs ve fıkıh gibi bir ilimdir” deniyor. Tefsîr, İbn Abbâs ile; hadîs, hadîs rivâyet eden bir çok sahâbî ile; fıkıh yine fakîh sahâbîler ile Peygamberimiz zamanından bu yana sâbit ilimlerdir. Ama Peygamberimiz ve hulefâ-i râşidîn döneminde ta-savvufun isminden bile bahsedilmemiştir, ne dersiniz?

  • Cevap:

Tasavvuf, İslâmî ilimler mozaiğinin bir parçasıdır. Nasıl tefsîr, hadîs ve fıkıh, asr-ı saâdette var olan bir ilim ise tasavvuf da muhtevâsı îtibâriyle öyledir. Çünkü İslâm’ın ihsân boyutunu, îmânın îkan; yâni yakînî bir kıvamda yaşanmasını sağlayan tasavvuftur. Kur’an’da bahsi geçen takvâ, zikir, huşû, tevbe ve rızâ gibi kalb amellerinin nasıl gerçekleşeceğini Kur’an ve sünnetten alıp tatbîkî olarak öğreten zâhidler ve sûfîlerdir.

Tasavvufun asr-ı saâdetteki adı belki zühddür, ihsândır, rabbânîliktir, ama tasavvuf öz ve muhtevâ îtibâriyle o gün de vardı. Nitekim el-Luma’ adlı tasavvuf klasiğinin üç ve yedinci bölümleri arasında büyük sahâbîlerden her birinin tasavvufta belli özellikleriyle imâm ve önder oldukları anlatılmaktadır.[1] Burada anlatılan bilgilere göre hulefâ-i râşidîn ve aşere-i mübeşşereden sahâbîlerle ashâb-ı suffadan her biri, tasavvufî özellik ve zühdî tavırlarla temâyüz etmişlerdir. Bu açıdan ashâbın hayâtında, daha sonra tasavvuf diye şekillenen mânevî tavrın ilk nüvelerini bulmak mümkündür.

Diğer taraftan Hz. Peygamber ve hulefâ-i râşidîn devrinde Hanefîlik ve Şâfiîlik gibi fıkhî, Mâtürîdîlik ve Eşarîlik gibi îtikâdî mezhebler de henüz teşekkül etmiş değillerdi. Aslında İslâmî ilimlerin tekevvünü/oluşumu aşağı-yukarı aynı yüzyıllara rastlamaktadır. II ve III. h. asırlar, mezhebler ve ilimlerle tasavvufun oluşum dönemi olarak kabûl edilebilir.

[1].     Bkz. Serrâc, a.g.e., s. 71-148.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TASAVVUFUN MUHTEVÂ AÇISINDAN MERTEBELERİ VAR MIDIR? VARSA NELERDİR?

Tasavvufun Muhtevâ Açısından Mertebeleri Var mıdır? Varsa Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.