Tasavvufî Cemâatlerde Görülen Sarık, Cübbe ve Sakal Hizmete Engel midir?

Bugün tasavvufî cemâatlerde görülen sarık, cübbe ve sakalın hiz-mette bir engel olduğu konusundaki düşünceleriniz nelerdir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor..

Tasavvuf insanları meşreb farklılığına göre eğiten bir kurumdur. Bu yüzden tasavvuf grupları arasında sosyal olaylara bakışta olduğu gibi, kılık kıyâfette de anlayış farklılıkları vardır. İlk devir sûfîlerinin tâc ve hırka merâkı aynı yüzyıllarda “melâmet” meşrebine sâhip birtakım insanların tepkisini doğurmuştur. Melâmet meşrebine mensûb olanlar, sûfîlerin kisvelerine mukâbil bilinmezliği ve nefsi kınamayı öne çıkarmışlar, ihlâsa ermekten çok, riyâdan kurtulmayı prensip edinmişlerdir.

Melâmîler kılık kıyâfet ve kisvenin halkın takdîr ve tebcîlini çekip nefse pay çıkarılabileceğini düşünerek kisve üzerinde duranlara karşı çıkmışlardır. Bununla birlikte tasavvuf ve tarîkat gruplarının kendilerini tanıtan bir üniforma gibi tarîkatlara ve tekkelere göre değişen tâc ve hırka tâbir edilen kisveleri de olmuştur. Binâenaleyh kisve ve sakal konusunu öne çıkarırken ve bu konuya karşı çıkarken önemli olan niyettir. Bu işin bir orta yolunu bulmak gerekir.

Sakal, sarık ve cübbenin sünnet oluşu gerçeğini unutmamalı ve iki grup da tavır ve davranışlarındaki ölçüsüzlükler ile birbirlerini râhatsız etmemeli ve birbirinden râhatsız olmamalıdır. Sakallı Müslümanlar, illâ sakal diye tutturup sakalsızları tâciz etmemeli, sakalsızlar da onların hâllerinden şikâyetçi olup “bunların bu hâli Müslümanlara zarar veriyor” diye düşünmemelidir. Çünkü her grubun kendine göre hitâb edip etkili olacağı bir çevre ve grup vardır. Gruplar birbirleriyle uğraşmayı bırakıp hizmete yönelmelidir.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TASAVVUF VE SÛFÎLERİN İSLÂM DÜNYÂSINDA MEDENÎLEŞME VE ŞEHİRLEŞME OLGUSUNA NE TÜR KATKILARI OLMUŞTUR?

Tasavvuf ve Sûfîlerin İslâm Dünyâsında Medenîleşme ve Şehirleşme Olgusuna Ne Tür Katkıları Olmuştur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.