Tasavvufi Düşüncenin Dayandığı Temel Kaynaklar
Tasavvuf; kalp temizliğini, güzel ahlâkı ve ruh olgunluğunu konu alır. Tasavvufta amaç mü’minleri terbiye etmek ve manen yükseltmektir. Bu amaca ulaşmak için dünyadan çok ahirete önem vermek, maddî değerlerden fazla manevi değerlere bağlanmak, daha nitelikli ve daha çok ibadet etmek ve nefsi disiplin altına almak gerekir. Peki tasavvufu nerede aramak gerek? Tasavvufi düşüncenin dayandığı temel kaynaklar nelerdir?
Cenâb-ı Hak, insana نَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِى "Rûhumdan üfledim” (Hicr 29) buyurarak, kendi katından bir cevheri ikram etmekle, ona kıymetlerin en yücesini lütfetmiştir. Buna mukabil; insanın, Zât-ı Ulûhiyyet’ine muhabbet sûretiyle kullukta bulunmasını, neticesinde de mârifetten nasîb alarak, vuslata ermesini murâd etmiştir.
Kulların hidâyete ulaşması için, insana birtakım üstün vasıflar lütfedilmiştir. Allah, buna ilaveten bir de aralarından müstesna yaratılışlı, vahye mazhar olmuş bazı kullarını peygamber olarak vazifelendirmek sûretiyle onlara ihsanda bulunmuştur. Peygamberlerin olmadığı zamanlarda ise, verese-i enbiyâ olan sâlih kullarıyla bu lütfunu devâm ettirmiştir. Rabb’in insanlığa müstesna bir yardımını ifâde eden peygamber gönderme keyfiyeti, bütün insanlığı şümûlüne alabilmesi için Hz. Âdem -aleyhisselam- ile başlamıştır. Hz. Âdem -aleyhisselam- hem ilk insan hem de ilk peygamberdir. Bu mübârek hidâyet yolu, ilâhî kudret akışları içinde bir nûr şerâresi hâlinde müteselsilen gelen yüz yirmi bin küsur peygamberle te’yîd ve takviye edile edile, insanlığın kaydettiği terakkîye muvâzî bir tekâmül kazanmıştır. Devrin husûsiyetlerine ve muhâtapların seviyelerine uygun bir teblîgatla devâm edip giden bu silsile, nihâyet son peygamber Hz. Muhammed’de -sallallahu aleyhi ve sellem- kemâline erişip âzamî zirveye ulaşmıştır.
TASAVVUF NE ZAMAN DOĞDU?
Tasavvuf, dînin özünü teşkîl etmesi bakımından, Hz. Âdem -aleyhisselam- ile başlayıp Asr-ı Saâdet’e kadar bütün peygamberlerin hayatlarında mevcûd olagelmiştir. Öyle ki, her peygamberin hayatında tasavvufun pek çok düstûrunu bulabilmek mümkündür.
TASAVVUFİ DÜŞÜNCENİN DAYANDIĞI TEMEL KAYNAKLAR
Esâsen Cenâb-ı Hak, O’nun, bi’setinden (peygamber olarak gönderilişinden) itibaren dünyânın sonuna kadar gelecek bütün insanlara bir örnek teşkil ettiğini beyân buyurmaktadır:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا الله َ وَالْيَوْمَ الآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
"Andolsun ki, sizin için; Allâh’a ve âhiret gününe kavuşacağını uman ve Allâh’ı çok zikreden (mümin)’ler için Resûlullâh’ta en mükemmel bir örnek (üsve-i hasene) vardır." (Ahzâb: 21)Bu demektir ki bütün insanlık, îmânî ve ahlâkî -daha umûmî bir tâbirle- tasavvufî davranış mükemmelliğine ulaşabilmek için o mübârek varlığın hayat ve faâliyetlerini lâyıkıyla öğrenmek mecbûriyetindedir.
Kur’ân-ı Kerîm’in, kıyamete kadar insanlığa nazarî bir hidâyet rehberi oluşuna mukâbil; insanlığın fiiliyattaki rehberi olan, Hz. Peygamber’in -sallallahu aleyhi ve sellem- yolundan ve izinden yürümek, iki cihan ufkuna şâmil beşerî saâdetin yegâne vesîle ve vâsıtasıdır.
İşte tasavvuf, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in mübârek hayatıyla zâhiren ve bâtınen bütünleşerek, engin bir muhabbetle kaynaşmaktır. Çünkü tasavvuf, Resûlullâh’ın -sallallahu aleyhi ve sellem- zâhirî-bâtınî, iç ve dış tecellîleri, yâni hâlidir. Onun içindir ki, Hz. Peygamber’in -sallallahu aleyhi ve sellem- rûhâniyetinden hisse alabilmek ve rûhen onunla mezc olabilmekten ibârettir. Diğer bir ifâdeyle tasavvuf, aşk ile birleşen îmân, vecd ile îfâ edilen ibâdet ve davranış güzelliğidir. Hâsılı tasavvuf Hz. Âdem’e -aleyhisselâm- "rûh üfürülmesi"yle başlayan bir yüce nasîbin, Âhirzaman Nebîsi'ndeki kemâl tezâhüründen, muhabbet dolu kalblere akseden feyz şebnemleridir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları
YORUMLAR