Tasavvufî Eserlerde “Helâk ve Hüsrân” İfadelerinin Edeb Konusunda Kullanılmasının Maksadı Nedir?
Bâzı tasavvufî eserlerde edeble ilgili meselelerde “helâk ve hüs-rân” tehdîdi taşıyan ifâdeler geçiyor. Büyük günahlar için kullanı-lan bu tehdîdlerin edeb konusunda kullanılmasından maksad nedir?
Tasavvufu “edebden ibârettir?” diye târif edenler vardır. Tasavvufta edeb, kişinin hayâtını sünnet çizgisinde yaşaması için bir ölçüdür. Kişinin utanılacak davranışlardan uzak durması demektir.
Edeb, nâfile, sünnet, vâcib ve farz hükümlerini iç içe sur veya halkalar gibi düşünürsek; en iç kısımda edeb, en dışta da farzlar bulunur. İnsan edebden başlayarak sur ve sınırları aşıp halkalardan dışarı taştıkça en son farz sınırına kadar ulaşacaktır. Sûfîler işi sıkı tutup kişileri edeb çizgisini bile atlatmadan yaşamaya alıştırmayı hedefliyorlar. Bu yüzden edeb konusundaki bir ihmâl, safha safha en sonuncudaki ihmâle vâbeste olacağı için hüsrân tehdîdiyle karşılanıyor. Bu tür tehdîd ifâdesi taşıyan sözler, halkı fazîletlere teşvîk için söylenmiş, belki biraz mübâlağa özelliği taşıyan şeylerdir, ama hedefi bellidir. İnsanları edeb ve kerâhet konusunda sıkı ve diri tutarak gevşeyip pörsümelerine meydan vermemektir.
Ancak bu konuda aşırıya gidilmesi de uygun değildir. Bir âdâbı terketti diye kişinin hüsrâna uğrayacağının söylenmesi, psikolojisini bozabilir. Bu kelimelerin ulu orta kullanılması uygun değildir.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
YORUMLAR