Tasavvufî Hayât Ferdî Olarak Yaşanamaz mı?
Tasavvufî hayat ferdi olarak yaşanamaz mı? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz anlatıyor...
Bu soruyla iki şey kasdedilmiş olabilir. Birincisi evrâd ve ezkârıyla, riyâzat ve mücâhedesiyle, seyr u sülûk ve tarîkatıyla tasavvufun ferdî olarak yaşanıp yaşanamayacağı; ikincisi kişinin kendi başına kitap ve sünnete uygun bir kulluk yapıp yapamayacağıdır. Öğrenmek başka, uygulamak ve yaşamak başka şeylerdir. Tasavvuf öğrenileni yaşamayı, fiilî olarak öğreten bir eğitim kurumudur.
Eğitimde güçlü şahsiyetlerin başkalarını etkileyerek kendi boyası ile boyaması söz konusudur. Çünkü terbiye, olgunlaşmış şahsiyetlerin, insanın eksik ve ham tarafları üzerinde yaptığı olumlu etkidir. Türkçe’deki: “Kır atın yanında duran ya huyundan, ya suyundan” sözü bu etkileşimi anlatır.
Birinci şekliyle; yâni tasavvufun seyr u sülûk ve tarîkatıyla ferdî olarak yaşanması mümkün değildir. Çünkü bu eğitim sisteminin amacı bir mürebbî ve mürşidi gerekli kılmaktadır. Bütün uygulamalı ilimlerde olduğu gibi tasavvufî terbiyede de bir üstâda ihtiyaç vardır. Bu konuda ileride şeyhlikle ilgili sorularda daha ayrıntılı bilgiler verilecektir.
İkinci şekliyle; yâni insanın kendi kendine kitap ve sünnete göre kulluk yapması elbette mümkündür. Eldeki yazılı bilgilerden yararlanarak insan, iyi bir Müslüman olabilir. Ancak birlikteliğin heyecân ve coşkusu daha farklıdır.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları