Tasavvufta Manevi Tahsilin İlk ve Son Dersi
Tasavvufta manevi tahsilin ilk dersi incitmemek, son de dersi incinmemektir.
Sâmi Efendi Hazretleri, Dâru’l-Fünûn Hukuk Fakültesi’ni yeni bitirmişti. Onun güzel hâlini ve tertemiz sîretini pek beğenen bir Allah dostu:
“–Evlâdım, bu tahsîl de güzeldir ama, sen asıl tahsîli ikmâl etmeye bak. Seni irfan mektebine kaydedelim, orada da gönül ilimlerini ve âhiret sırlarını öğren.” dedi.
TASAVVUFUN İLK DERSİ İNCİTMEMEK, SON DERSİ İNCİNMEMEKTİR
Ardından ekledi:
“–Evladım, o mektepte nasıl eğitim yaparlar, ne öğretirler bilemem. Ama bildiğim bir şey var ki, bu tahsîlin ilk dersi incitmemek, son dersi de incinmemektir...”
-
Hisse:
İncitmemek, nisbeten kolaydır. Ama incinmemek elde değildir. Zîrâ o, bir gönül işidir. Dolayısıyla incinmemek, ancak fânîlerden gelen ve kalblere saplanan zehirli okların tesirsiz kalması ile mümkündür. Bu da, nefs tezkiyesi ve kalp tasfiyesinde ulaşılan seviye nisbetindedir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Tâif’te taşlanıp hakâret gördüğünde melekler:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Dilersen şu iki dağı birbirine çarpıp buranın zâlim halkını helâk edelim.” demişlerdi.
Ancak, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan o yüce Peygamber, meleklerin bu teklifini kabul etmediği gibi şefkat ve merhamet duyguları içerisinde mübârek yüzünü Tâif tarafına çevirdi ve ahâlisinin hidâyet bulmaları için duâ eyledi.[1]
Bir Peygamber âşığı olan Hallâc-ı Mansûr da taşlanırken:
“–Allâh’ım! Bunlar bilmiyorlar, benden evvel onları affet!” diye duâ etmiştir.
Bu, gerçek tahsîl ile, yâni mânevî terbiye neticesinde elde edilen kalb-i selîme âit bir hâldir.
Ebu’l-Kâsım el-Hakîm’e, kalb-i selîmin sıfatlarını sorduklarında şunları söylemiştir:
“Kalb-i selîmin üç vasfı vardır:
Birincisi incitmeyen bir kalb,
İkincisi incinmeyen bir kalb,
Üçüncüsü de iyiliği Allâh’ın rızâsı için yapıp karşılığını beklemeyen bir kalb...
Zîrâ bir mü’min, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna, hiç kimseye eziyet etmeyince verâ ile; kalbini Rabbe yöneltip kimseden incinmeyince vefâ ile; yaptığı sâlih amellere herhangi bir fânîyi ortak etmeyince de ihlâs ile gelir...”
Şâir ne güzel söyler:
Cihân bâğında ey âşık budur maksûd-i ins ü cin;
Ne kimse senden incinsin ne sen bir kimseden incin!
Dipnotlar:
[1] Bkz. Buhârî, Bed’u’l-Halk, 7; Müslim, Cihâd, 111.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları