Tasavvufta Manevi Tekâmülün 3 Basamağı

Tasavvuftaki mânevî tekâmülün üç basamağı şöyle açıklanıyor.

Ayet-i kerîmede: (Ey Peygamber!) Hevâ ve hevesini (kötü duygularını ve nefsânî ihtiraslarını) kendisine ilâh edineni gördün mü?” (el-Furkân, 43)

Hadîs-i şerîfte de: “Allâh’a göre gök kubbe altında ibadet edilen sahte ilâhlar arasında, peşine düşülen hevâdan daha ağırı ve daha kötüsü yoktur.” buyrulmaktadır. (Heysemî, I, 188)

Demek ki kelime-i tevhîdin hakîkatinde derinleşerek, gerçek mânâda tevhîd ehli olabilmek için; kulu Rabbinden gâfil bırakan bütün hevâ ve hevesleri “Lâ ilâhe” diyerek kalpten silip atmak gerekir. Daha sonra da kalbin bu arı-duru zemininde “İllâllâh” hakîkatini sâbitleyip, gönül tahtını yalnızca Allâh’a tahsis etmek îcâb eder.

Hazret-i İbrahim -aleyhisselam- bütün fânî muhabbetleri gönlünden bertaraf etti, kalbi Cenâb-ı Hakkʼın cemâlî tecellîlerinin mazharı oldu. Böylece Cenâb-ı Hakkʼın dostluğuna kavuştu.

MANEVİ TEKÂMÜLÜN ÜÇ BASAMAĞI

Tasavvuftaki mânevî tekâmülün üç basamağı şöyle:

Birinci basamağı “اَلتَّخَلِّي” yani iç âlemi Allahʼtan uzaklaştıran her şeyden, samimî tevbe, istiğfar ve nedâmet gözyaşlarıyla tahliye etmek;

İkinci basamağı “اَلتَّحَلِّي” yani Cenâb-ı Hakkʼın rızâ ve muhabbetini celbedecek güzel ahlâk ve sâlih amellerle hâllenmek;

Üçüncü basamağı ise “اَلتَّجَلِّي” yani mârifetullah ve muhabbetullah tecellîlerinden hisseler almaktır...]

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, Cenâb-ı Hakkʼa bir münâcâtında şöyle der:

“İlâhî, benim Sana olan muhabbetime şaşmıyorum. Zira ben hakir bir kulum. Ben asıl, Sen’in beni kulun olarak sevmene şaşıyorum. Çünkü Sen, Yüce bir Rab olduğun hâlde (ne kadar merhametlisin ki), zelil bir kulu seviyorsun!”[1]

MÜ'MİN İÇİN EN BÜYÜK NİMET

Kulun Cenâb-ı Hakkʼı sevmesi, Oʼna itaati, ibadeti, yalvarışı, Oʼnun uğrundaki fedakârlıkları, Cenâb-ı Hakkʼa hiçbir şey kazandırmaz. Zira O, Samedʼdir, yani herkes ve her şey Oʼna muhtaç, fakat O her türlü ihtiyaçtan münezzeh ve müstağnîdir. Dolayısıyla Cenâb-ı Hakkʼa olan ibadet ve tâatlerimiz, Oʼna bir ikram değil, Oʼnun bize bir ikramıdır.

Şeyh Sâdîʼnin buyurduğu gibi:

“Seni hayır işlemeye muvaffak kıldığı için Allâh’a şükret. Zira Hak Teâlâ seni lûtuf ve ihsânıyla boş bırakmadı.

Pâdişâha hizmet eden, ona minnet yükleyemez. Seni istihdâm ettiği için sen ona minnettâr ol.”

Dolayısıyla Cenâb-ı Hakkʼa şükredebilmek ve Oʼna kullukta bulunabilmek, müʼmin için en büyük nîmet, izzet, ve saâdettir.

[1] Ebû Nuaym, Hilye, X, 34.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Bâyezîd-i Bistâmî, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.