Tasavvuftaki Diğer Din ve İnanç Mensûblarına Hoşgörülü Yaklaşımın Ölçüleri Nelerdir?

Tasavvuf

Tasavvuftaki diğer din ve inanç mensûblarına hoşgörülü yaklaşı-mın ölçüleri nelerdir? Bu çerçevede tasavvufun birlikte yaşama geleneğine ne tür katkılarından söz edilebilir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor..

Yeryüzü târihinde başka din ve kültür mensûblarıyla bir arada yaşayıp ortak medeniyet oluşturmanın en güzel örneğini Müslümanlar vermiştir. Nitekim İslâm, Medîne’de başlayan asr-ı saâdet döneminden îtibâren Emevî ve Abbâsî hilâfetinden günümüze kadar farklı din mensûblarının birlikte yaşadığı Şam, Kudüs, Bağdâd ve İstanbul gibi şehirler ile Endülüs, Kuzey Afrika, Anadolu ve Balkanlar gibi bölgelerde başka din ve kültürlerin târihinde eşine rastlanmayacak bir hoşgörü ortamı oluşturmuştur. İslâm âleminde özellikle sûfîler diğer din ve kültürlerle birlikte yaşamanın en güzel örneklerini vermişlerdir.

Bu sûfîlerin başında İbn Arabî gelmektedir. O tasavvufun diğer din mensûblarına bakışını daha çok şiirlerinde dile getirir: “Zaman zaman Mûsâ’nın şerîatına inanırım da, Mûsevîlik yolunu kabûl ederim. Gâh kendimi Îsâ’nın şerîatına inanmış ve kilisede ibâdet eder bulurum. Gâh Muhammed’e inanmış bulurum da bu Nebî’ye sapasağlam sarılırım. Bâzen de kendimi öyle bir şerîat içinde görürüm ki ashâba benzerim.[1]

İbn Arabî, Mûsevî ve Îsevî dinlerini Muhammedîlik gibi ilk kaynağı îtibâriyle bir görmüş ve ilâhî menşeli dinler olarak birlikte anmıştır. İbn Arabî aslında, Seyyid Hüseyin Nasr’ın da dediği gibi, ilâhî menşeli bu dinleri meşreb îtibâriyle değerlendirirken şuna işâret etmiş olmaktadır: Bu üç dinden Mûsevîlik şerîat ağırlıklı, Îsevîlik bâtınî yönü ağır basan tarîkat özelliklidir. Muhammedîlik ise hem şerîata, hem de tarîkata eşit düzeyde ağırlık verir.[2]

Sûfîlerin bu tür yaklaşımları farklı din mensûblarına müsâmaha ile bakılması anlayışını teyid etmiş, İslâm toplumlarında farklı kültürlere mensûb insanlar sıkıntısız beraber yaşayıp kimliklerini muhâfaza edebilmişlerdir. Nitekim Balkanlar’da Ortodoks mezhebine bağlı Yunan, Bulgar ve Sırp gibi kavimlerin hayâtiyetlerini sağlayan bu ortamdır.

[1].     el-Cezzâr, Ahmed Mahmûd, el-Fenâ ve’l-hubbü’l-ilâhî inde İbn Arabî, Kâhire 1990, s. 272.

[2].     Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm, İdealler ve Gerçekler, trc: A. Özel, İstanbul 1985, s. 36-38.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları