Tasavvufun Temel Gayesi ve Mücadelesi

Tasavvuf insana neyi kazandırmaya ve neden kurtarmaya çalışır? Tasavvufun temel gayesi ve mücadelesi nedir?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Nefsini kötülüklerden arındıran (maddî ve mânevî kirlerden temizleyen) mutlakâ kurtuluşa ermiş; onu kötülüklere gömen de elbette hüsrâna uğramıştır.” (Şems, 9-10)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennetʼe giremez.” (Müslim, Îmân, 147)

TASAVVUFUN TEMEL GAYESİ VE MÜCADELESİ

Tasavvufun mücâdelesi; iç âlemden, varlık, benlik, gurur ve kibri kazıyıp atarak hiçlik ve yokluk hâlini idrâk ettirmektir.

Ârifler Sultânı Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, hâcegândan, yani ilim erbâbı hoca efendilerden idi. Buna rağmen, mânevî intisâbının ilk yıllarında, insanların gelip geçtiği yolları temizlemiş, hastalara, âcizlere, hattâ yaralı hayvanlara hizmet etmiştir. Bu şekilde, büyük bir tevâzû ve hiçliğe bürünmüştür.

Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri de, kendisine ilimde “Şemsüʼş-Şümûs”, yani “Güneşler Güneşi” denildiği bir zamanda, Abdullâh-ı Dehlevî Hazretleriʼnin dergâhına gitmişti. Fakat Dehlevî Hazretleri onu karşılamaya bile çıkmadı. Üstelik onu dergâhının ne mihrâbında, ne de kürsüsünde vazifelendirdi. Önce enâniyetin bertarâfı ve hiçliğin tahsili için, onu helâ temizliğiyle vazifelendirdi.

Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri de Bursa kadısı iken, Üftâde Hazretleriʼnin dergâhında hiçlik ve yokluğa erebilmek için, benzeri merhalelerden geçti. Süslü kaftanıyla Bursa sokaklarında ciğer sattı. Gurur, kibir ve enâniyeti bertaraf eden bu nevî merhaleler neticesinde, cihan pâdişahlarına istikâmet veren, büyük bir mürşid-i kâmil oldu. Şimdiye kadar sayısız kadı geldi geçti; fakat onlar içinde Hüdâyî Hazretleri, bu husûsiyeti sebebiyle 400 seneden beri gönüllerde yaşamaya devam ediyor.

İşte tasavvufta her şey, “hiçlik” hâlini idrâk ettikten sonra başlar.

Hakîkaten bütün Allah dostlarını zirveleştiren sır; bu tevâzû, hiçlik ve yokluk hâlidir. Bunun içindir ki ârif zâtlar; “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaratan!” buyurmuşlardır.

Nefsin en zor terk edebildiği kötü huy ise; gurur, kibir ve enâniyettir. İlk mutasavvıflardan Ebû Hâşim es-Sûfî:

“Kalpte yer etmiş bir kibri kazımak, dağları iğne ile kazmaktan daha zordur.” buyurmuştur. Fakat bu başarılmadıkça da, mânen tekâmül edebilmek ve dînin hedeflediği “kâmil insan” hâline gelebilmek mümkün değildir. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Ağustos-2014)

Bugün global kültür istîlâsı, nefsâniyeti tahrik eden reklâmlar, lüks ve israfı kamçılayan modalar, televizyon ve internetin menfî telkin ve propagandaları, müthiş bir mânevî erozyon ve kirlenmeyi beraberinde getirdi. İnsanların akıl ve gönül dünyaları hercümerç oldu. Gâye ile vâsıta birbirine karıştı. Yaşamak için yiyip içmek yerine, yiyip içip tüketmek için yaşanır oldu. Kalpler dünyanın esiri, nefisler şehevî arzuların kölesi hâline geldi. Ruhlardaki tatminsizlik, insanlığı ferdî ve ictimâî buhranlara sürükledi. En nihâyet, bütün uhrevî endişelerden uzak, âdeta âhiretsiz bir dünya anlayışı insanlara telkin edildi.

Bu sebeple bugün, nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesi demek olan tasavvufî terbiye, çok daha büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Çünkü tasavvuf; hamd, şükür, rızâ, zühd, istiğnâ ve kanaat eğitimidir. Esas hayatın âhiret hayatı olduğu gerçeğini idrâk ederek, gönlü dünyanın gelgeç nefsânî arzularının esaretinden kurtarmaktır.

İslam ve İhsan

TASAVVUF NEDİR, İNSANA NE KAZANDIRIR?

Tasavvuf Nedir, İnsana Ne Kazandırır?

KISACA TASAVVUF NEDİR?

Kısaca Tasavvuf Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.