Taşkent, Semerkant ve Buhara İzlenimleri

Buhara’da yatan evliyalar kimlerdir? İlim ve irfanla mayalanmış topraklar: Taşkent, Semerkant ve Buhara’dan izlenimler...

Bundan tam otuz yıl kadar önce Altınoluk Dergimizin Kasım 1992’de yayınlanan 81. Sayısında Muhterem Abdullah Sert hocamızın kaleminden gıptayla okuduğumuz bir gezi notları olmuştu. Nice âlim ve ârifleri sinesinde barındıran Özbekistan’ın özellikle Taşkent, Semerkant ve Buhâra’ya yapılan bir ziyaret anlatılıyordu. Sâhibü’l-vefâ Mûsâ Efendi’nin manevî rehberliğinde 10 kişilik bir dost halkasıyla 21 Eylül-2 Ekim tarihleri arasında 12 gün süren bu seyahat, iştirak edenlere elbette unutulmaz manevi bir ziyafet olmuştur. Yaşanılan güzelliklerin dergimiz sayfalarına yansıyan kokusunu da okuyucular olarak derinden hissetmiştik. İşte o günlerde o diyarlara ve aziz sakinlerine yönelik gönlümüze düşen bir ziyaret arzusu, geçtiğimiz Ramazan-ı Şerif ayında gerçekleşti, elhamdülillah… 20-25 Nisan tarihleri arasında TVNET’in davetlisi olarak bulunduğumuz bu topraklar, bizim için de gönlümüzde bir sıla-ı rahim sıcaklığı oluşturdu, diyebiliriz. İsmail Halis Bey ve ekibine teşekkür ederiz.

“Şerefü’l-mekân bi’l-mekîn” denilmiş, yani bir mekânın şerefi orada bulunanlardan kaynaklanır. Evet, Özbekistan toprakları İslâm medeniyetinin ilim, irfan ve hikmet pınarlarının hem asırlarca suladığı ve hem de beslenip coşkun nehirlere dönüştüğü bereketli topraklar olmuştur. Bir asra yakın bir süredir bu nehirlerin suyu toprak altına çekilmiş ise de bugün yeniden canlanma emareleri görülmeye başlanmıştır.

DİRİ ŞEHİR TAŞKENT

Taşkent, Özbekistan’ın başkenti. Diri bir şehir. Özellikle son yıllarda maddi ve manevî imar hareketleri gözle görülür derecede artış göstermiş. İslâm Medeniyet Merkezi adıyla devasa bir külliye inşası devam ediyor. Bir dönem harabeye dönüşmüş tarihi yapılar, türbeler ve bazı medreseler, büyük bir itina ile aslına uygun olarak tamir edilmiş. Turkuaz kubbelerin süslediği bu eserler sayesinde tarihle canlı bir bağ kurabiliyorsunuz. Köklerle kurulan bu bağ, şehre ayrı bir asalet de vermiş.

Özbekistan’da dini hizmetler, özerk bir yapı olan Özbekistan Müslümanları İdari Vakfı tarafından organize ediliyor. Başkan yardımcısı İkrom Akhmedov (İkram Ahmedov) rehberliğinde şehrin hususi makam ve mekânlarını geziyoruz.  Başkentte, "Hazret-i Osman Mushafı" olarak bilinen ve ceylan derisine yazılı Kur'an-ı Kerim'in muhafaza edildiği Hazret İmam (Hast-i İmam) Külliyesi görülmeye değer yerlerin başında geliyor. Üçüncü Halife Hazret-i Osman döneminde yazılan bu Kur'an-ı Kerim, rivayete göre Emir Timur tarafından Irak'tan Semerkant'a getirilmiş ve fakat eski Sovyet döneminde Rusya'ya götürülmüş. Âlimlerin ısrarlı talebi üzerine 1926 yılında yeniden Özbekistan'a geri verilmiş. Taşkent’te saklanan bu kutsal emanet, 53x68 cm. ebadında ve 353 varaktan oluşmaktadır. Hazret İmam (Hast-i İmam) Külliyesi içindeki görkemli yapılar arasında Barak Han Medresesi, Tilla Şeyh Camisi ve yeni inşa edilen Hazreti İmam Camii de bulunuyor.

Ahmed Yesevî’nin halifesi Sûfî Muhammed Dânişmend’in manevî terbiyesinde yetişen ve sonra da yolunu devam ettiren Süzük Ata (Süksük Ata)  külliyesi de oldukça güzel düzenlenmiş. Burada Aziz Mahmud Hüdayi Vakfımız tarafından gönderilen insani yardımların ihtiyaç sahiplerine takdim edildiği organizasyona da katılmış olduk. Gözlerde sevinç ve teşekkür hissiyatı, dudaklardan dökülen dualar, kim bilir hayır sahiplerine ne büyük bir rahmet olarak dönmüştür.

ZİNDE ŞAH DİYARI SEMERKANT

Seyahatimizin iki gününü Semerkant günlerimiz oluşturdu. Semerkant denilince gönle düşen ilk isimler Kusem b. Abbas radıyallahu anh, İmâm Buhârî, İmâm Maturudî ve Altın silsilenin ulularından Ubeydullah Ahrâr hazretleridir.

Rahmet Peygamberi Efendimizin amcası Hazret-i Abbas’ın oğullarından biri olan Kusem radıyallahu anh, bölgenin fethi için geldiği bu topraklarda şehit düşmüş ve bölge halkının ziyaretgâhı olmuştur. “Şâh-ı zinde” (Diri Şah) olarak biliniyor. Şehrin merkezinde görkemli bir türbe yapılmış. Günün her saatinde kalabalık ziyaretçileri var. Rahmet bulutunun bölgelere düşen rahmet damlaları misali bölgeyi diri kılmaya devam ediyor… Radıyallahu anh.

Allah Rasûlü’nün söz, fiil, hal ve davranışlarının bu ümmete emin bir yolla aktarılmasında eskilerin ifadesiyle “müşârun bi’l benân” (parmakla gösterilen) olan ve hadis imamlarımızın reisi sayılan İmam Buhârî Hazretleri de (v. 256/870) Semerkant topraklarındadır. Türbesi, Semerkant’ın 20 kilometre kuzeyinde yer alan Harkent’te bulunmaktadır. Özbekistan Devleti bu aziz değere sahip çıkma adına büyük bir külliye yapmaya karar vermiş. Bir kısmı tamamlanan külliyenin inşaatı halen sürmektedir. Biten bölümlerde ise güzel bir araştırma merkezi, müze ve medrese hizmetleri başlamıştır. Pırıl pırıl güzelliği, temizliği, tarihi görünümü ve azametiyle gerçekten görülmeye değer önemli bir ziyaretgâh olmuştur. Rahmetullahi aleyh.

Semerkant’ta türbesi bulunan bir diğer ilim ve dirayet çınarı, akaid âlimlerimizin pirlerinden olan İmâm Maturidi Hazretleridir. Ramazan-ı Şerif’te iştirak ettiğimiz TVNET’ten naklen verilen iki iftar programımız bu imamımızın merkadinin bulunduğu has bahçede gerçekleşmişti. Huzurlu ve sakin bir mahalle arasında yer alan bu müstesna mekân, son dönemlerde en çok ziyaretçi alan yerlerden biri olmuştur. Çocukluğumuzdan itibaren isimlerini ezberlediğimiz ve kitaplarıyla buluştuğumuz âlimlerimizi, asırlar sonra da olsa ziyaret etmek ve kendilerine İslam’a ve Müslümanlara yaptıkları hizmetler karşılığında teşekkür edip rahmet dilemek, bir vefa borcu olsa gerektir. Rahmetullahi aleyh.

Altın silsilenin büyüklerinden Hâce Ubeydullah Ahrâr kuddise sirruh da Semerkant şehrinin irfan çınarlarından biri olarak bu topraklarda kök salmış ve huzur iklimiyle ziyaretçilerini ağırlamaktadır. Kim bilir bereketli nazarları ve diriltici hikmetleriyle hayatında nice gönülleri Hak’la buluşturmuş ve bugün bile söz ve halleriyle nice meçhullere yol ve yön göstermeye devam etmektedir.

ÂRİFLER DİYARI BUHARA

Buhara şehri, 1535 tarihinde inşa edilen Mir Arap Medresesi gibi ilmin burcunu temsil eden nice mekânlara ev sahipliği yaptığı gibi esas Altın Silsile’nin yedi pirine makam olmasıyla da meşhur olmuştur. Bu yönüyle aklın ve gönlün buluştuğu, ilimle irfan ırmaklarının yan yana akıp deryaya dönüştüğü bir kutlu coğrafya olmuştur. Sözleri, halleri ve menkıbeleriyle irfan dünyamızı zenginleştiren Altın silsilenin bu meşhur yedi ârifi şöyle sıralanıyor:

  1. Hâce Abdulhâlik Gücdüvânî -kuddise sirruh-
  2. Hâce Arif Rivgeri -kuddise sirruh-
  3. Hâce Mahmud Encir Fagnevi -kuddise sirruh-
  4. Hâce Ali Ramiteni -kuddise sirruh-
  5. Hâce Baba Semmasi -kuddise sirruh-
  6. Seyyid Emir Külal -kuddise sirruh- ve
  7. Muhammed Bahaeddin Nakşibend-kuddise sirruh-

Her biri hakkında nice kitapların yazıldığı ve daha nicelerinin yazılacağı bu mübarek zevatın isimlerini teberrüken anmakla yetineceğiz. İsimlerini hatırlamakla bile gönüllerimizi ferahlatan bu büyüklerimize rahmetler niyaz ederiz. Bıraktıkları ilim ve irfan mirasından ve daha da önemlisi hâl miraslarından nasipdar kılmasını Yüce Rabbimizden niyaz ederiz.

Özbekistan devleti bu yedi pirin her birinin türbesini özenle düzenlemiş. Zevk-i selim üzere planlanmış ve peyzajı yapılmış geniş bir bahçenin içinde mescidi, türbesi ve hazretlerin hayatı ve eserlerine dair bilgi panolarıyla güzel bir bukete dönüştürülmüş. İlgililere can u gönülden teşekkür ederiz.

Özbekistanlı dostlarımızın misafirperverliklerinden, samimiyetlerinden ve saygı dolu muamelelerinden çok memnun kaldığımızı burada ifade etmeliyim. Güzel insanları var. Dine ve maneviyata yatkın bir gençliğe şahit olduk. Din açlığına özlemle sarılmış gözleri parlayan ve ilgilerinde samimi yiğit insanlar gördük. Türkiye’den gelen kardeşlerine çok sıcak bir bakışları ve saygıları var. Rabbimiz ülfet ve ünsiyetimizi daha da derinleştirsin.

Elbette bahsedilmesi gereken daha nice mekânlar, makamlar ve kişiler var, güzellikler ve meziyetler var… İmkân bulup, yol bulup tadarak yaşanması gereken güzel diyarlar. Kimi ziyaretçiler Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra sırayı bu topraklara veriyorlar. Haksız değiller.

Son olarak ziyaretlerimiz boyunca bize refakat eden İkram, Yoldaşhan ve Narzullah hocalarımıza ve özellikle seyahatimiz süresince bizimle beraber olan İLAM Araştırmacısı muhterem kardeşimiz Adil Kasım Beye teşekkür ederiz.

Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 436

İslam ve İhsan

SEMERKANT TARİHİ

Semerkant Tarihi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.