Tebe-i Tâbiîn Dönemi ve Sonrası Tefsir Çalışmaları

Kur'an ve Tefsir

Tebe-i tâbiîn döneminde tefsir çalışmaları nasıldı? Hz. Peygamberden sonra tefsir ilmi nasıl ilerledi?

Tefsirde üçüncü tabakayı teşkil edenler, tâbiîlerden sonra gelen ve tebe-i tâbiîn olarak adlandırılan müslümanlardır.

Tebe-i Tâbiîn döneminde tefsirde uygulanan metot şu şekildedir:

  • Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri: Kur’an-ı Kerim'in bazı ayetleri başka ayetlerle açıklanmıştır. Buna, Kur'an'ın Kur'an'la tefsiri denir ve tefsirde en sağlam yol da bu metodu takip etmektir. Bu konuda daha önce örnek verilmişti.
  • Kur'an'ın Sünnetle Tefsiri: Hadis kitaplarının Kur'an tefsirine ayrılan bölümlerinde yer alan hadisler, Peygamberimizin Kur'an'a ait tefsirini teşkil eder.
  • Kur'an'ın, Sahabe Sözleriyle Tefsiri: Bu dönem müfessirlerin tamamı, tefsirlerinde sahabe sözlerine yer vermişlerdir. Bazı müfessirler de tefsirlerine tâbiînin sözlerini de almışlar, gerekli gördükleri yerlerde kendi görüşlerini de belirtmişlerdir.
"Bize doğru yolu göster.[1]
"Kendilerine lütuf ye ikramda bulunduğun kimselerin yolu(nu)..."[2]
"Kim, Allah'a ve Resule itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğu peygamberler, siddîkler, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!"[3]

TEBE-İ TÂBİÎN DÖNEMİ SONRASI TEFSİR ÇALIŞMALARI

Bu dönemde yapılan tefsirlerin en önemli özelliği; Müfessirlerin öncelikle Kur'an, sünnet ve sahabe sözleriyle ayetleri açıklamaya çalışmasıdır. Buna imkân bulamadıkları takdirde de ayeti, aklî ve ilmî gücüne dayanarak kendi içtihadı yani re’yiyle izah etmesidir.

Bu dönemde uygulanan tefsir metodu şu şekildedir.

1- Kur'an'ın, Kur'an'la Tefsiri: Tefsirde, Kur'an'ın, Kur'an'la tefsiri öncelikli bir esastır.

Kur'an'ın, Kur'an'la tefsirinde iki yol izlenir:

Birincisi: Bir ayet açıklanırken veya ondan hüküm çıkarılırken önce ayetin kendisine bakılır. Ayetin anlamı ve ihtiva ettiği hüküm, başka yorumlara ihtiyaç bırakmayacak derecede açık ve net ise bu takdirde ayetten doğrudan doğruya hüküm çıkarılır. Örneğin;

"İman eden ve salih amel işleyenleri, içinde ebedî kalmak üzere, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, bunu hak bir söz olarak vadetti. Söz verme ve onu tutma bakımından kim Allah'tan daha doğru olabilir?"[4]

Bu ayetten, iman edip salih ameller işleyen kimselerin ahirette Allah Teâla tarafından cennete konulacağı kesin olarak anlaşılmaktadır. Zira Cenab-ı Hak, bunu hak bir söz olarak vaat ettiğini açık ve net bir şekilde belirtmektedir.

İkincisi: Ayetten, başka bir ayetle karşılaştırmak suretiyle hüküm çıkarılır. Örneğin; Bakara sûresinin 110. ayetinde: "...zekâtı verin..." buyrulmakta, ancak kimlere verileceği açıklanmamaktadır. Zekâtın verileceği kimseleri tespit etmek için Kur'an'ın başka ayetlerine bakmak gerekmektedir. Zekâtın verileceği yerler de şu ayette belirtilmiştir:

"Sadakalar (zekatlar), Allah'tan bir farz olarak ancak yoksullara, düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri (İslam'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihat edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir."[5]

2- Kur'an'ın Sünnetle Tefsiri: Ayetlerin açıklanmasında ikinci kaynak, Rasülullahın sünnetidir. Eğer bir ayet başka ayetlerle açıklanmamışsa ya da konu hakkında Kur'an'da açık hüküm tespit edilemezse bu takdirde sünnete başvurulur. Örneğin; namaz vakitlerinin belirlenmesi, namazın kılınış şekli, zekatı verilecek malların nisapları gibi hükümler sünnetle belirlenmiştir.

3- Kur'an'ın, Sahabe Sözleriyle Tefsiri: Üçüncü metot, Kur'an'ın sahabe sözleriyle tefsir edilmesidir. Bir hüküm Kur'an ve sünnette tespit edilememişse sahabenin sözlerine başvurulur. Çünkü sahabîler, Rasülullah Efendimiz (a.s.)’dan eğitim görmüş, ondan ilim öğrenmiş olan ve Kur’an-ı Kerim'i de iyi bilen büyük şahsiyetlerdir. Bu sebepten sahabî sözleri tefsirde üçüncü kaynaktır.

4- Kur'an'ın, müfessirin içtihadıyla tefsiri: Dördüncü metot, bu dönemin en belirgin özelliğini oluşturan Kur'an'ın rey ile, yani müfessirin içtihadıyla tefsiridir. Ancak bu, en son başvurulan yöntemdir. Müfessir, herhangi bir ayeti ve o ayetin hükmünü önce başka ayetlerle açıklamaya çalışır. Eğer Kur'an'da bu konuda açık bilgi ve hükme rastlayamazsa sünnete, sünnette de rastlayamazsa sahabe sözlerine müracaat eder. Konu hakkında sahabe sözlerinde de yeterli açıklama bulamazsa o takdirde kendi görüşünü ifade eder. Ancak bu görüşün Kur'an ve sünnete aykırı olmaması şarttır.

Örneğin; Bakara sûresinin 201. ayetinde:

"Onlardan bir kısmı da: 'Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru' derler." buyrulmaktadır.

Süfyan b. Said es-Sevrî, ayetteki "Ahirette de iyilik ver." ibaresinin "Bizi cennete gönder." anlamında olduğunu söylemiştir.[6] Müfessirin bu görüşü her ne kadar Kur'an ve sünnette açık olarak belirtilmiyorsa da bu şekilde bir açıklama Kur'an ve sünnete aykırı değildir. Çünkü cennet, ahirette müminlere verilecek olan iyiliklerdendir.

Bu dönemde yazılan rivayet tefsirlerinden bazıları şunlardır:

  • İbn Cerir et-Taberî'nin Camiü'l-Beyan an-Te'vîli'l-Kur'an isimli eseri,
  • İbn Kesir'in Tefsirü'l-Kur'ani'l-Azîm'i,
  • Celalüddin es-Suyütî'nin ed-Dürrü'l-Mensur fî Tefsiri'l-Me'sür isimli eseri.

Bu dönemde yazılan dirayet tefsirlerinden bazıları şunlardır:

  • Kadı Beydavî'nin Envaru't-Tenzîl ve Esraru't-Te'vîl'i,
  • En-Nesefî'nin Medariku't-Tenzîl ve Hakaiku't-Te'vîl'i,
  • Fahreddin Râzî'nin Mefatihu'l-Gayb isimli eseri.

Dipnotlar:

[1] Fatiha,6

[2] Fatiha,7

[3] Nisa,69

[4] Nisa, 122

[5] Tevbe, 60

[6] İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 237.