Tebliğ Hususunda Üzerimize Düşen Vazifeler Nelerdir?

HAYATIMIZ

Müʼmin, kendisini ulaşabildiği bütün insanlardan, hattâ devrin gidişâtından mesʼul gören hassas bir vicdan ve diğergâm bir rûha sahip olmalıdır.

BAŞKALARININ KURTULUŞU İÇİN GAYRET ETMEK

Peygamberler ve onların hakîkî vârisleri olan Hak dostları, ömürleri boyunca bu hissiyat içinde, insanlığın kurtuluşu için çırpınmış, neredeyse kendilerini harap edercesine bir gayretin içinde bulunmuşlardır. Zira onlar, başkalarının dünya ve ukbâ kurtuluşu için himmet ve gayret etmedikçe, kendilerinin de kurtulamayacakları şuuruna ermiş olan yüksek ruhlardır.

Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri buyurur: “Gönlüm alev içinde, bağrım yanarak, sokak sokak, kapı kapı dolaşırım! Kimse benim Yâr ve diyârımdan âvâre kalmasın diye uğraşırım!”[4]

HİDÂYET ALLAH'IN ELİNDE

Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ʼin hakkı ve hakîkati tebliğde gösterdiği yüksek azim ve fedakârlık karşısında:

“Demek Sen, bu söze (Kur’ân’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin!”(el-Kehf, 6)

(Rasûlüm!) Onlar îmân etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin!” (eş-Şuarâ, 3) îkazlarında bulundu.

Bu, bir taraftan hidâyetin Allâhʼın elinde olduğunun, kulun vazifesinin ise sadece hakîkatleri duyurmaktan ibâret bulunduğunun bir beyânıydı. Diğer taraftansa Rasûl-i Ekrem Efendimizʼin, insanlığın ebedî kurtuluşu için yüksek merhameti sebebiyle neredeyse insanüstü bir gayretle gereğinden fazla çaba sarf ettiği hususunda, ilâhî bir ihtardı.

TEBLİĞ HUSUSUNDA ÜZERİMİZE DÜŞEN VAZİFELER NELERDİR?

Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede buyuruyor:

“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allâhʼa inanırsınız…” (Âl-i İmrân, 110)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin rahle-i tedrîsinde yetişen ashâb-ı kirâm da, bu âyet-i kerîmenin şümûlüne girebilmek ve tebliğ mesʼûliyetinin gereğini îfâ edebilmek için, o zamanın zor şartları altında dünyanın dört bir köşesine gittiler. Rahatlarını terk ettiler, mallarıyla, canlarıyla fedakârlıkta bulundular.

Bu tablo bizi derin derin düşündürmeli. Zira O Rahmet Peygamberiʼnin bugünkü ümmeti olan bizler; tebliğ, îkaz ve irşad bahsinde üstümüze düşen vazife ve mesʼûliyetlerin acaba kaçta kaçını îfâ edebiliyoruz?..

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Ekim-2015, Sayı: 356