Tecellî-i Efâl, Tecellî-İ Esmâ, Tecellî-i Sıfat ve Tecellî-i Zât Nedir?

Tasavvuf

Tecellî-i efâl, tecellî-i esmâ, tecellî-i sıfat ve tecellî-i zât nedir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Tecellî, ortaya çıkmak ve görünmektir. Kudret-i ilâhiyye eserlerinin eşyâda görünmesidir. Gaybdan gelen, kalbde zâhir olan nûrlar için de kullanılır. Tecellînin nasıl meydana geldiğini Allah’tan başka kimse bilemez. Âlem, tecellînin vukuu ânında hâdis ve mevcûd, ondan sonra aslına dönerek fânîdir. Fakat bu tecellîler o kadar süratli ve dâimîdir ki iki tecellî arasında hiçbir fâsıla hissedilmez. Durum böyle devam ettiğinden biz mevcûdâtı dâimî sanırız. Tecellîde gaybdan şehâdet âlemine, karanlıktan aydınlığa çıkış söz konusudur.

Tecellî-i efâl: Hakk Teâlâ’nın fiillerinden birinin kulun kalbine açılmasıdır. Bu mertebedeki sâlik “la fâile illallah” sırrına erip bütün fiilleri Hakk’tan bilir. Bu tecellîyi idrâk edenler ancak, “attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı” âyetinin şuuruna ulaşabilirler.[1]

Tecellî-i esmâ: Hakk Teâlâ’nın esmâ-i hüsnâsından bir ismin sâlikin gönlünde yer etmesidir. Böyle bir tecellîye mazhar olan kimse, o ismin nûrları altında şaşkınlığa düşer. Meselâ gagasıyla yavrularını besleyen bir ana kuşu gördüğünde Allah Teâlâ’nın “Rezzâk”; yâni rızık verici ismini hatırlar.

Tesellî-i sıfât: Hakk’ın sıfatlarından birinin kulun kalbine açılmasıdır. O sıfatın bâzı eserleri Cenâb-ı Hakk’ın fazlıyla kulda zâhir olur. Meselâ Hakk’ın Semî’ sıfatıyla tecellî ettiği bir kul, cansız varlıkların bile söz ve tesbîhini duyar hâle gelir.

Tecellî-i zât: İlâhî zâtın, zâtı için tecellîsidir. Bu tecellî kulların idrâkinin üstündedir.

[1].       el-Enfâl, 8/17.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları