Tefekkür Etmek ile İlgili Ayetler

KUR’ÂNIMIZ

Kur'an'da geçen tefekkür ile ilgili ayetler nelerdir? İşte tefekkür ayetleri ve açıklamaları.

Kur'an-ı Kerim'de geçen tefekkür etmek ile ilgili ayetler.

TEFEKKÜR AYETLERİ

"De ki; size sâde bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer iki­şer, birer birer kalkıp (huzurunda) durun, sonra iyi düşünün!" (Sebe sûresi, 46)

Hz. Peygamber, müşrik muhataplarına tek tek veya topluca Allah'a kulluk etmelerini, Allah Teâlâ'nın ve yarattıklarının azametini iyi düşün­melerini öğütlüyor. Sade bu bir tek öğüdü tutmaları halinde bile gerçek­leri kavrayacaklarını ve nasıl davranmaları gerektiğini anlayacaklarını ha­tırlatıyor. Yani işin, kulluk ve derin bir tefekkürde odaklaştığını belirtiyor.

Nevevî, âyetin bundan sonraki bölümünü, bu kısımla ilgili bulmamak­ta, ayrı ve yeni bir cümle olarak kabul etmektedir. Bazı müfessirler ise "sonra iyi düşünün" tavsiyesinin, daha sonraki kısım ile alâkalı olduğu görüşündedirler.

Tefekkür, dürüstlüğün fikrî yönünü yani temelini teşkil etmektedir.

"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ar­dınca gelip gidişinde akıl sahipleri için (Allah'ın birliğine, yüce kudreti­ne delâlet eden) âyetler vardır. Onlar ki ayakta iken, otururken, yan­ları üzerine yatarkan Allah'ı zikrederler, göklerle yerin yaratılışını dü­şünürler de, 'Rabbimiz, bunu boş yere yaratmadın, sen (tüm kusurlar­dan) münezzehsin, bizi cehennem azabından koru' derler." (Âl-i İmrân sûresi, 190-191)

Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün değişiminde aklı tam olanlar yani iyi düşünebilenler için Allah Teâlâ'nın yüce kudreti­ni gösteren işaretler vardır. Bu gerçeği yakalayabilmek için kâinatı tanı­maya yönelik ilmî araştırmalar gerekir. Yani ilim ile dini birlikte götür­mek lâzımdır.

Kulluğu en mükemmel şekilde yaşayanlar, Allah'ı her zaman anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler, bütün bunların boşuna olmadığı­nı itiraf ederek yüce yaratıcıyı her türlü noksanlıktan tenzih ederler. So­nunda da o kudret ve kemal sahibi Allah'tan kusurlarını bağışlamasını ve kendilerini cehennemden korumasını dilerler.

Kâinattaki akıllara durgunluk veren nizâm fevkalâde ince hesaplara bağlıdır. Böylesine bir hesabın olağanüstü işleyişi kesinlikle tesadüf eseri olamaz. Bu gerçekleri, akılları sağlam olan insanlar anlar ve Allah'a ina­nırlar. Bilimsel tetkikler de insanı aynı sonuca götürür.

Bu iki âyetten ilki ulûhiyetin kemâlini, ikincisi ise, kulluğun kemâlini  belirtmektedir. Zira "Allah'ı zikrederler" ifadesi dilin kulluğunu; "ayak­tayken, otururken ve yatarken" ifadesi organların kulluğunu; "göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler" cümlesi de, kalbin, dimağın ve ruhun kulluğunu ifade etmektedir.

"Onlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bak(ıp ibret al)mazlar mı? Sen hatırlat. Zira sen sâde bir hatırlatıcısın." (Gâşiye sûresi, 17-21)

İnsanoğlunun en yakın çevresinden gökyüzüne kadar, deve gibi bini­tinden göklere ser çekmiş dağlara kadar ibretle bakıp bunların nasıl yara­tıldığını, yaratılışlarındaki hikmet ve harikuladelikleri düşünmesi, böylece yüce yaratıcının büyük kudretini anlaması pek normaldir. Ancak insan her zaman böylesi bir uyanıklık içinde olamamaktadır. O halde bu tür noktalara dikkat çekmek, dikkat edilmesini istemek, gaflet içindekilerin uyanmasına vesile olacaktır. Her kişi günlük hayatında en yakından te­masta bulunduğu varlıkların yaratılışlarındaki fevkalâdelikleri düşünecek olursa, kendisinin ve Allah Teâlâ'nın konumunu idrak edecektir. İbret gö­zünü kapayıp gezenlerin herhangi bir şeyin farkına varmaları ise, zaten mümkün değildir.

Çöl ortamında deveden semâya, dağlardan yeryüzüne dikkat çekile­rek insanların düşünceye davet edilmesi fevkalâde etkili bir çağrıdır. Yal­nız başına devesiyle yolculuk yapmakta olan bir Arabın, böylesine bir dü­şünce havası içinde gece-gündüz yol aldığı tasavvur edilince o insanın ka­inatla nasıl bütünleşeceği, Allah'ın yüce kudretiyle nasıl çepeçevre kuşa­tılmış olacağı kolaylıkla anlaşılacaktır. Önemli olan düşünebilmektir. Zira yaratıcının kudreti konusunda en ciddi uyarıcı kâinattır. Peygamber'in as­lî görevi de hatırlatmaktan ibarettir.

"Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşayanların kötü sonlarına bakmazlar mı? Allah onları yerle bir etmiştir. Kâfirleri de aynı azab beklemektedir." (Muhammed sûresi, 10)

Yüce yaratıcının kudretini gösteren kâinatta, inkarcıların acı sonlarını gösteren kalıntılar, insanlara uyarıcı mesajlar sunmaktadır. Yeryüzünü gezip dolaşanların bu mesajları alması, onlara ibret nazarıyla bakabil­melerine bağlıdır. Her yaratığın ve her kalıntının insanı uyarıp yaratanını tanımasını istediği bir ortamda herşeye gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayıp imansız dolaşmak kesinlikle bir kurtuluş değil, tam bir felâkettir. Bu tutum, önceki inkarcıların başına gelenlere razı olmaktır. Uyanmak is­teyen, inanmak isteyen, kurtulmak isteyen, düşünmek, iyi düşünmek zorundadır.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları