Tefekkür ile İlgili Ayet ve Hadisler

Tefekkür nedir, Kur’an’da geçiyor mu?? Kur’an-ı Kerim’de geçen tefekkür etmek ile ilgili ayet ve hadisler.

Yüce Allah'ın yarattıklarının büyüklüğünü, dünyanın bir sonu olduğunu, âhiretin dehşetli durumlarını, dünya ve âhiretin öteki hallerini, nefsin kusurlu oluşunu, onu arındırmayı ve doğruluğa yönlendirmeyi düşünmek hakkında ayet ve hadisler.

TEFEKKÜR NEDİR?

Tefekkür sözlükte “düşünme, düşünüş” demektir. Tefekkür, “bir şey hakkında iyice düşünmek, bir işin sonucunu hesaplamak” anlamında kullanılan terimdir. Kur'ân'da bu kavram fiil şeklinde 18 âyette geçmiş, düşünülmesi teşvik edilmiş ve düşünenler övülmüştür.

TEFEKKÜR İLE İLGİLİ AYETLER

1. "De ki; size sâde bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer iki­şer, birer birer kalkıp (huzurunda) durun, sonra iyi düşünün!" (Sebe sûresi, 46)

Hz. Peygamber, müşrik muhataplarına tek tek veya topluca Allah'a kulluk etmelerini, Allah Teâlâ'nın ve yarattıklarının azametini iyi düşün­melerini öğütlüyor. Sade bu bir tek öğüdü tutmaları halinde bile gerçek­leri kavrayacaklarını ve nasıl davranmaları gerektiğini anlayacaklarını ha­tırlatıyor. Yani işin, kulluk ve derin bir tefekkürde odaklaştığını belirtiyor.

Nevevî, âyetin bundan sonraki bölümünü, bu kısımla ilgili bulmamak­ta, ayrı ve yeni bir cümle olarak kabul etmektedir. Bazı müfessirler ise "sonra iyi düşünün" tavsiyesinin, daha sonraki kısım ile alâkalı olduğu görüşündedirler.

Tefekkür, dürüstlüğün fikrî yönünü yani temelini teşkil etmektedir.

2. "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ar­dınca gelip gidişinde akıl sahipleri için (Allah'ın birliğine, yüce kudreti­ne delâlet eden) âyetler vardır. Onlar ki ayakta iken, otururken, yan­ları üzerine yatarkan Allah'ı zikrederler, göklerle yerin yaratılışını dü­şünürler de, 'Rabbimiz, bunu boş yere yaratmadın, sen (tüm kusurlar­dan) münezzehsin, bizi cehennem azabından koru' derler." (Âl-i İmrân sûresi, 190-191)

Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün değişiminde aklı tam olanlar yani iyi düşünebilenler için Allah Teâlâ'nın yüce kudreti­ni gösteren işaretler vardır. Bu gerçeği yakalayabilmek için kâinatı tanı­maya yönelik ilmî araştırmalar gerekir. Yani ilim ile dini birlikte götür­mek lâzımdır.

Kulluğu en mükemmel şekilde yaşayanlar, Allah'ı her zaman anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler, bütün bunların boşuna olmadığı­nı itiraf ederek yüce yaratıcıyı her türlü noksanlıktan tenzih ederler. So­nunda da o kudret ve kemal sahibi Allah'tan kusurlarını bağışlamasını ve kendilerini cehennemden korumasını dilerler.

Kâinattaki akıllara durgunluk veren nizâm fevkalâde ince hesaplara bağlıdır. Böylesine bir hesabın olağanüstü işleyişi kesinlikle tesadüf eseri olamaz. Bu gerçekleri, akılları sağlam olan insanlar anlar ve Allah'a ina­nırlar. Bilimsel tetkikler de insanı aynı sonuca götürür.

Bu iki âyetten ilki ulûhiyetin kemâlini, ikincisi ise, kulluğun kemâlini  belirtmektedir. Zira "Allah'ı zikrederler" ifadesi dilin kulluğunu; "ayak­tayken, otururken ve yatarken" ifadesi organların kulluğunu; "göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler" cümlesi de, kalbin, dimağın ve ruhun kulluğunu ifade etmektedir.

3. "Onlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bak(ıp ibret al)mazlar mı? Sen hatırlat. Zira sen sâde bir hatırlatıcısın." (Gâşiye sûresi, 17-21)

İnsanoğlunun en yakın çevresinden gökyüzüne kadar, deve gibi bini­tinden göklere ser çekmiş dağlara kadar ibretle bakıp bunların nasıl yara­tıldığını, yaratılışlarındaki hikmet ve harikuladelikleri düşünmesi, böylece yüce yaratıcının büyük kudretini anlaması pek normaldir. Ancak insan her zaman böylesi bir uyanıklık içinde olamamaktadır. O halde bu tür noktalara dikkat çekmek, dikkat edilmesini istemek, gaflet içindekilerin uyanmasına vesile olacaktır. Her kişi günlük hayatında en yakından te­masta bulunduğu varlıkların yaratılışlarındaki fevkalâdelikleri düşünecek olursa, kendisinin ve Allah Teâlâ'nın konumunu idrak edecektir. İbret gö­zünü kapayıp gezenlerin herhangi bir şeyin farkına varmaları ise, zaten mümkün değildir.

Çöl ortamında deveden semâya, dağlardan yeryüzüne dikkat çekile­rek insanların düşünceye davet edilmesi fevkalâde etkili bir çağrıdır. Yal­nız başına devesiyle yolculuk yapmakta olan bir Arabın, böylesine bir dü­şünce havası içinde gece-gündüz yol aldığı tasavvur edilince o insanın ka­inatla nasıl bütünleşeceği, Allah'ın yüce kudretiyle nasıl çepeçevre kuşa­tılmış olacağı kolaylıkla anlaşılacaktır. Önemli olan düşünebilmektir. Zira yaratıcının kudreti konusunda en ciddi uyarıcı kâinattır. Peygamber'in as­lî görevi de hatırlatmaktan ibarettir.

4. "Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşayanların kötü sonlarına bakmazlar mı? Allah onları yerle bir etmiştir. Kâfirleri de aynı azab beklemektedir." (Muhammed sûresi, 10)

Yüce yaratıcının kudretini gösteren kâinatta, inkarcıların acı sonlarını gösteren kalıntılar, insanlara uyarıcı mesajlar sunmaktadır. Yeryüzünü gezip dolaşanların bu mesajları alması, onlara ibret nazarıyla bakabil­melerine bağlıdır. Her yaratığın ve her kalıntının insanı uyarıp yaratanını tanımasını istediği bir ortamda herşeye gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayıp imansız dolaşmak kesinlikle bir kurtuluş değil, tam bir felâkettir. Bu tutum, önceki inkarcıların başına gelenlere razı olmaktır. Uyanmak is­teyen, inanmak isteyen, kurtulmak isteyen, düşünmek, iyi düşünmek zorundadır.

Konu ile ilgili pek çok âyet vardır. Hadislerden bir örnek için, Mura­kabe mevzuunda 67 numara ile geçen "Akıllı kişi kendisini bilen ve ölümden sonrası için çalışandır" hadisine bakılabilir.

TEFEKKÜR İLE İLGİLİ HADİSLER

Peygamber sallâllâ­hu aleyhi ve sellem Efendimiz ölümü tefek­kür etmenin, dünya ve âhiret hayatı­mız için ne kadar faydalı olduğunu şöyle açıklamıştır:

“Ölümü çokça hatırlayın! Çünkü ölümü hatırlamak, (insanı) günah­lardan arındırır, dünyaya karşı zâhid kılar. Eğer zenginken ölümü düşü­nürseniz, sizi zenginliğin âfetlerin­den korur. Fakirken tefekkür ederse­niz, hayatınızdan memnun olmanızı sağlar.” (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 47)

***

Rasûl-i Kibriyâ sallâllâ­hu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!..” (Tirmizî, Kıyâmet, 26)

Peygamber sallâllâ­hu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Tefekkür gibi ibâdet yoktur.” (Beyhakî, Şuab, IV, 157)

***

Peygamber sallâllâ­hu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kabirleri ziyaret etmek isteyen ziyaret etsin. Çünkü kabir ziyareti, bize âhireti hatırlatır.” (Tirmizî, Cenâiz, 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 77)

Kabristan ziyaretleri, kişinin kalbinin yumuşamasına, dünya hırslarından kurtulmasına vesîle olur. Nefsin hevâ ve isteklerinin ne denli boş olduğunu, dünyanın keşmekeşi arasında sonumuzun nasıl olacağını, kısacası unuttuklarımızı hatırlatır. Bizim de orada yatanlar gibi yatacağımızı, onların yanına gideceğimizi haykırır.

***

Hazret-i Peygamber sallâllâ­hu aleyhi ve sellem ashâb-ı kirâma, kabristana gittikleri zaman şöyle demelerini öğretirdi:

“Selâm size, ey bu diyârın mü’min ve müslim halkı!

İnşâallah yakında biz de aranıza katılacağız. Allâh’ın bizi de, sizi de bağışlamasını dilerim.” (Müslim, Cenâiz 104)

***

Bazen Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem ashâbının suallerine, onları tefekkür ettirerek cevap verirdi. Ebû Rezin radıyallâhu anh anlatıyor:

Bir gün;

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Allah Teâlâ, mahlûkātı yeniden nasıl diriltir? Bunun dünyadaki misâli nedir?” diye sordum.

Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“–Sen, hiç kavminin yaşadığı vâdiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kere de her tarafın yemyeşil olduğu bahar mevsiminde oraya uğramadın mı?” buyurdular. Ben:

“–Elbette!” deyince;

“–İşte bu, Allâh’ın yeniden yaratmasına delildir. Allah ölüleri de böyle diriltecektir!” buyurdular. (Ahmed, IV, 11)

***

Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh:

“Bir saat tefekkür; kırk gece nâfile ibadetten üstündür.” buyururdu. (Deylemî, II, 70-71, no: 2397, 2400)

***

Hazret-i Ömer radıyallâhu anh buyurur:

“Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin!.. Şüphesiz dünyada iken nefsini hesaba çeken kimse için kıyâmet günündeki hesap hafif olacaktır. (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459; İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 27)

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TEFEKKÜR NEDİR? NASIL TEFEKKÜR EDİLİR?

Tefekkür Nedir? Nasıl Tefekkür Edilir?

TEFEKKÜRÜN ANLAMI, ÖNEMİ VE FAZİLETİ

Tefekkürün Anlamı, Önemi ve Fazileti

PEYGAMBER EFENDİMİZ NASIL TEFEKKÜR EDERDİ?

Peygamber Efendimiz Nasıl Tefekkür Ederdi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.