Tefekkürle Allah'a Yaklaş!

TEFEKKÜR

İnsan, Allâh’ın sanatındaki hârikulâdelikleri ne kadar çok öğrenir ve üzerinde ne kadar tefekkür ederse, O’nun celâl ve azameti hakkındaki mârifeti, yani Hakk’a yakınlığı da o nisbette artar.

Hak dostlarından Mevlânâ Hazretleri, nâmütenâhî sır ve hikmetler meşheri olan şu cihanda hantal bir kalp ile dolaşan, varlıklardaki ilâhî mesajları alık ve abus bir çehreyle seyredip geçen gâfillerin hâlini şu teşbih ile ifâde eder:

Bir gün, (zamanının medeniyet merkezi olan) Bağdad şehrine bir öküz geldi ve şehri baştanbaşa dolaştı. Ancak o muhteşem güzellikler, lezzetler ve sanat hârikaları arasında ancak ve ancak yol kenarındaki kavun ve karpuz kabukları dikkatini çekti. Zâten öküz ile merkebin seyrine lâyık olan şey; ya yola dökülüp saçılan samandır, ya da yol kenarlarında biten çayır çimendir!” (Mesnevî, c. 4, beyt: 2377-2379)

Nakledildiğine göre Hz. Mûsâ zamanında biri, otuz sene ibadet etmişti. Bir bulut gölge yaparak onu güneşten koruyordu. Bir gün bulut gelmedi, o âbid güneşte kaldı. Annesine bunun sebebini sorduğunda:

“−Herhâlde bir günah işlemişsin.” dedi. O:

“−Hayır, günah işlemedim!” deyince annesi:

“−Göklere, çiçeklere bakmadın mı? Onları görünce Cenâb-ı Hakk’ın azametini tefekkürden gâfil mi kaldın?” dedi.

Delikanlı:

“−Evet, etrafımdaki hârikulâde güzellikleri gördüğüm hâlde tefekkürde kusur ettim.” Deyince annesi:

“−Bundan büyük günah olur mu? Hemen tevbe et!” dedi.

Bu sebeple, aklı başında olan bir mü’minin, tefekkür vecîbesini hiçbir zaman ihmâl etmemesi gerekir.

İnsan, Allâh’ın sanatındaki hârikulâdelikleri ne kadar çok öğrenir ve üzerinde ne kadar tefekkür ederse, O’nun celâl ve azameti hakkındaki mârifeti, yani Hakk’a yakınlığı da o nisbette artar.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları