Tekasür Suresinin Okunuşu, Anlamı ve Tefsiri

Tekasür ne demektir? Tekasür suresi ne zaman ve nerede inmiştir? Tekasür suresi kaç ayettir? Tekasür suresinin Arapçası ve meali... Mal ve mülk düşkünü insanların ahiretteki hallerini bildiren sure; Tekasür suresinin okunuşu, anlamı ve tefsiri...

Tekâsür sûresi, Mekke döneminde inmiştir. Sûre, 8 âyettir. Tekâsür, “mal, mülk ve çoluk çocuğun çokluğuyla övünmek” demektir.

TEKASÜR SURESİ ARAPÇA

Tekasür Suresi Arapça Yazılışı

اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَۜ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۜ كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَق۪ينِۜ لَتَرَوُنَّ الْجَح۪يمَۙ ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَق۪ينِۙ ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ

TEKASÜR SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU*

(*Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için aramalarda çıkmak için sitemize eklenmiştir.)

Bismillâhirrahmanirrahim.

  1. Elhâkumut tekâsur(tekâsuru).
  2. Hattâ zurtumul mekâbir(mekâbira).
  3. Kellâ sevfe ta’lemûn(ta’lemûne).
  4. Summe kellâ sevfe ta’lemûn(ta’lemûne).
  5. Kellâ lev ta’lemûne ilmel yakîn(yakîni).
  6. Le teravunnel cahîm(cahîme).
  7. Summe le teravunnehâ aynel yakîn(yakîni).
  8. Summe le tus’elunne yevmeizin anin naîm(naîmi).

TEKASÜR SURESİ ANLAMI

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

  1. Mal, evlat ve akraba çokluğu ile övünmek sizi öyle aldatıp oyaladı ki,
  2. Nihâyet kabirleri ziyâret ettiniz.
  3. Hayır! Böyle yapmayın! Yakında bileceksiniz.
  4. Hayır! Hayır! Elbette yakında bileceksiniz.
  5. Hayır! Eğer gerçeği kesin bir bilgiyle bilseydiniz böyle yapmaya cür’et edemezdiniz!
  6. Siz, o kızgın alevli cehenemi mutlaka göreceksiniz.
  7. Sonra elbette siz onu, gözünüzle ayan beyân göreceksiniz.
  8. O gün, bütün nimetlerden kesinlikle hesâba çekileceksiniz!

TEKASÜR SURESİ TEFSİRİ

  1. Mal, evlat ve akraba çokluğu ile övünmek sizi öyle aldatıp oyaladı ki,
  2. Nihâyet kabirleri ziyâret ettiniz.
  3. Hayır! Böyle yapmayın! Yakında bileceksiniz.
  4. Hayır! Hayır! Elbette yakında bileceksiniz.
  5. Hayır! Eğer gerçeği kesin bir bilgiyle bilseydiniz böyle yapmaya cür’et edemezdiniz!

Birinci âyette yer alan اَلإلْهَاءُ (ilhâ’), oyalamak, gaflete düşürmek, faydasız şeylerle uğraştırarak asıl yapılması gereken işlerden alıkoymaktır.

اَلتَّكَاثُرُ (tekâsür)’ün ise üç mânası vardır:

  • İnsanın çok şey elde etmek için çalışmasıdır.
  • İnsanların bolluk elde etmek için birbirleriyle yarışması ve birbirinin üzerine çıkmaya çaba göstermesidir.
  • Çokluk ve bolluk sebebiyle insanların birbirlerine kibirli davranmalarıdır.

Allah’ın rızâsına uygun olması şartıyla birinci mânada “tekâsür” yasaklanmamıştır. İkinci ve üçüncü mânada olanların yasaklandığı anlaşılmaktadır. Bunları değerlendirdiğimiz zaman âyette kötülenen “tekâsür”, sırf dünyevî düşüncelerle evlat, mal, servet ve saire gibi çokluğu ile övünülebilen şeyleri aşırı bir tutkuyla durmadan çoğaltma yarışına girmek; bunların dinî ve uhrevî mesuliyetini hiç hesaba katmadan, helâl haram ayırımı yapmadan kendini daha çok kazanma hırsına kaptırmak; bununla başkalarına karşı böbürlenmektir.

“Nihâyet kabirleri ziyaret ettiniz” (Tekâsür 102/2) âyetine şu üç mâna verilebilir:

Birincisi; siz ölünceye kadar mal ve evlat çoğaltmakla oyalandınız. Buna göre “kabirleri ziyaret etmek”, “ölüp kabre gömülmek” demektir. Nitekim Şakîk-i Belhî (k.s.), bir mezarlığın kenarından geçerken ibretle bakar ve yanındakilere:

“–Buradakilerin çoğu dünyada iken aldandıklarının farkına vardılar...” der.

“–Niçin?” diye sorduklarında ise:

“–Onlar hayattayken malım var, mülküm var, evim var, bineğim var, akrabam var, bağım-bahçem var zannetmezler miydi? Ama şimdi siz de görüyorsunuz ki öyle değilmiş!..” diye cevap verir.

İknicisi; “Kabirleri ziyaret etmek”, kabirlerdeki ölüleri anmak, onların çokluğu ile bile övünmektir. Yani çoklukla övünme sizi o kadar oyaladı ki, ölüleri sayıp onlarla övünecek derecede aşırı gittiniz.

Üçüncüsü; “Kabirleri ziyaret ettiniz” demek, “fiilen kabirlere gittiniz” demektir. Nitekim bazı kimseler kabirlere gider, erkek akrabalarının kabirlerini göstererek, “İşte şu şu kabir bizimdir” demek suretiyle onlarla övünürlerdi.

Bu davranışlar Allah’ı tanımamanın ve âhirete inanmamanın bir neticesidir. İnsan yaptığının yanlış ve bunun âhirette hesabının zor olacağını “yakinî, kesin bir bilgiyle” bilse, aslâ böyle hatalara cür’et edemez. Bunları hemen terk eder.

عِلْمُ الْيَق۪ينِ  (ilmu’l-yakîn), “kesinlikle doğru olan aklî ve naklî delillerin ifade ettiği bilgi; gerçeğe tam uygun olan ve içinde en küçük bir şüphenin bulunmadığı bilgi” demektir. Allah, âhiret, hesap, cennet ve cehennem hakkında böyle bir bilgi, insanı elbette tüm yanlış hal ve hareketlerden uzaklaştıracak ve onu İslâm çerçevesinde güzel bir kulluk hayatına yönlendirecektir.

Gerçek şu ki:

  1. Siz, o kızgın alevli cehenemi mutlaka göreceksiniz.
  2. Sonra elbette siz onu, gözünüzle ayan beyân göreceksiniz.

Cenâb-ı Hak, kesin olarak bilmemiz gereken hususlara misal verir. Bunların başında cehennem gelir. Cehennem gerçektir. Şu an bile alev alev yanıp durmakta, suçluların içine atılacağı vakti beklemektedir. İnsanlar kıyamet günü diriltildikleri zaman cehennemi mutlaka göreceklerdir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Ey insanlar! Sizden cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür.” (Meryem 19/71) Demek bu görme, cehennemin yanına varma esnâsında olan görmedir. Sonra da müstahak olanlar içine atılarak onu “ayne’l-yakîn” olarak, yani gözleriyle ayan beyân göreceklerdir. “Ayne’l-yakîn”, gözle görerek elde edilen ve doğruluğu apaçık olan bilgi demektir. Burada hakke’l-yakîn mânasında kullanılmıştır. Dolayısıyla bunda bilen, biliş ve bilinen; gören, görüş ve görünen hep aynı şey olarak birleşmiş olur. Böyle biliş ve görüş de, Allah muhafaza buyursun, ancak o cehenneme girmekle gerçekleşir.

Şüphesiz bu durum, mahşer yerinde yapılacak çok ince, hassas ve dehşetli bir sorgunun ardından vuku bulacaktır:

  1. O gün, bütün nimetlerden kesinlikle hesâba çekileceksiniz!

Âhiret hesap ve ceza günüdür. O gün insanlar, dünyada kendilerine ihsan edilen bütün nimetlerden sorguya çekileceklerdir. اَلنَّع۪يمُ  (naîm), lezzet alınan her türlü nimet demektir. Hayat, sağlık, âfiyet, emniyet, giyecek, yiyecek ve içecekler, hatta bir yudum su bile nimettir.

Rivayete göre, “O gün, bütün nimetlerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz!” (Tekâsür 102/8) âyeti nâzil olunca insanlar:

“- Ey Allah’ın Resülü! Bize hangi nimetlerden sorulacak? Bizim sahip olduğumuz şu iki kara şey; hurma ve sudur. Düşman yanı başımızda, kılıçlarımız omuzlarımızda, öylece darlık içinde bekleyip duruyoruz” diye sordular. Peygamberimiz (s.a.s.):

“- Şüphesiz bunlardan da sorguya çekileceksiniz” buyurdu. (Tirmizî, Tefsir 102)

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kıyamet gününde kula ilk sorulacak şey: «Biz sana sağlıklı bir beden verme­dik mi? Biz sana doyasıya soğuk su içirmedik mi?» sorusu olacaktır.” (Tirmizî, Tefsir 102/5)

Resûlullah (s.a.s.) yine buyurur:

“Hiçbir kul, kıyâmet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücûdunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Tirmizî, Kıyâmet 1)

Bütün bunlardan maksat, hem istikbalde karşılaşacağımız gerçekleri haber vermek hem de insanları fani sevdâlardan kurtarıp iman, sâlih amel, güzel ahlâk ve her türlü hayr ü hasenâta yönlendirmektir. Onları, fırsat geçmeden Kur’an ve sünnete uymaya çağırmaktır.

TEKASÜR SURESİ HAKKINDA BİLGİLER

Tekâsür Sûresinin Nüzûlü

Mushaftaki sıralamada yüz ikinci, iniş sırasına göre on altıncı sûredir. Kevser Sûresi’nden sonra, Mâûn sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayet de vardır. (bk. Buhârî, “Rikåk” 10; Şevkânî, V, 575)

Tekâsür Sûresinin Adı/Ayet Sayısı

Sûre adını 1. âyette geçen ve “çokluk yarışı, çoklukla övünme” anlamlarına gelen tekâsür kelimesinden almıştır. “Elhâküm” ve “Makbûre” isimleriyle de anılmaktadır. (İbn Âşûr, XXX, 517)

Tekâsür Sûresinin Konusu

Sûrede insanların, hayatın aldatıcı yönleriyle meşgul olmalarından, dünya malını biriktirmeye olan düşkünlüklerinden ve âhiret hallerinden söz edilmektedir?

Kaynak: kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

TEKASÜR SURESİNİN FAZİLETİ

Tekasür Suresinin Fazileti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Rabbim bizleri Şu dünyada oyalanmaktan kurtarsın inşallah.

    Çok güzel olmuş emeğinize sağlık

    ne gü,zel süreler allahın izniyle kolayca öğreneceğim

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.