Tekzib Ne Demek?
Tekzib ne demek? Tekzibin anlamı nedir? Tekzib kelimesine örnek cümleler...
Tekzîb: Yalan olduğunu ilân etme, yalanlama anlamlarına gelmektedir.
TEKZİB KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
Gerçekten bin dört yüz sene evvel ümmî bir peygamberin muhâtab olduğu ve pek çok fennî hakîkatlere de temâs eden Kur’ân-ı Kerîm, her ilmî keşif ile teyid olunagelmiştir. En seçkin ilim adamlarının ciddî araştırmalar netîcesinde hazırladıkları ansiklopedilerin bile devâm eden fennî ilerleme karşısında zaman zaman hatâları ortaya çıkar ve günün ilmî seviyesine göre düzeltme ihtiyacı doğar. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerîm asırlardır hiçbir ilmî tekzibe uğramadığı gibi yapılan ilmî keşifler dâimâ Kur’ân’ı teyid edegelmiştir. Yâni beşerî ilim dâimâ Kur’ân’ın ardından gelmekte, Kur’ân’ın ulvî beyânları ise beşer ilmine öncülük etmektedir.
*****
Medeniyetten uzak, câhil bir toplum içinde dünyâya gelen ümmî bir insan, ortaya koyduğu ilim ve hikmet muhtevâsıyla devrin insanlarını âciz bıraktığı gibi, kıyâmete kadar da ulaşılamayacak bir mûcize deryâsıyla ortaya çıkmıştı. Bu, şununla da sâbittir ki, Kur’ân-ı Kerîm, geçmişteki tarihî vak’alardan istikbalde zuhûr edecek hâdiselere kadar birçok ilmî ve fennî meseleye temâs ettiği hâlde, 1400 yıldan beri hiçbir keşif O’nu tekzîb edememiştir. Hâlbuki, bugün bile dünyânın en meşhur ansiklopedileri, zaman zaman ek ciltler çıkarıp, kendilerini tashih ve yenilemek mecbûriyetiyle karşı karşıya kalmaktadır.
*****
Allâh’ın sonsuz ilim ve kelâmının bir tecellîsi olan Kur’ân’da, târifi mümkün olmayan eşsiz bir itmi’nân, vicdan huzuru ve insicam vardır. Yine târih şâhittir ki, ilâhî dâvetin kandilleri mevkiinde olan peygamberlerden her biri, kendisinden evvelkileri te’yîd ve tasdîk ettiği hâlde, filozoflar, aklın çıkmaz sokaklarında ve sapık felsefelerin girdaplarında bulunduklarından, dâimâ seleflerini tekzîb edegelmiştir. Hayat ve kâinâtın sonsuz mânâsını kavrama adına târih boyunca aklın sınırlı imkânlarıyla ortaya konulmuş olan beşerî ilimler de, yığın yığın ihtilâflar içinde yüzmektedir.
*****
Nihâyet müşriklerin iyice azgınlaştıkları, Allâh’ın kendilerine ihsân ettiği nîmetlere nankörlük edip Rasûlü’nü tekzîb ettikleri, müslümanları şiddetli işkencelere uğratıp kendi yurtlarında tedirgin ettikleri bu zamanda; dîni, vatanı ve mü’minleri muhâfaza için zarûret hâline gelmiş olan cihâd hamlesine izin veren âyet-i kerîmeler nâzil oldu:
“Kendileriyle savaşılanlara (mü’minlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaş husûsunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allâh, onlara yardıma
mutlak sûrette kâdirdir. Onlar, başka değil, sırf «Rabbimiz Allâh’tır.» dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allâh, bir kısım insanları(n kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defetmeseydi, mutlak sûrette, içlerinde Allâh’ın ismi çokça zikredilen manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allâh, kendisine (dînine) yardım edenlere muhakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz Allâh, güçlüdür, gâliptir.” (el-Hac, 39-40)
YORUMLAR