Televizyonsuz Hayatına Devam Edenler

Televizyon, 1923 yılındaki icadının ardından giderek yaygınlaşıp milyonlarca insan için vazgeçilmez hale gelirken kimileri ise bu önemli iletişim aracını hayatından uzak tutmayı tercih ediyor.

Televizyon, 1923 yılındaki icadı sonrası yaşamın her alanında etkinliğini daha çok gösterip bazıları için vazgeçilmez olurken kimileri 20. yüzyılın bu önemli keşfini hayatından uzak tutmayı tercih ediyor.

İnsan hayatını değiştiren birçok önemli keşfin gerçekleştiği 20. yüzyılda, televizyonun icadı küresel bilginin yaygınlaşmasına büyük katkı sağladı. Öte yandan, hayatın her alanına giren bu iletişim aracı, yerel kültürler üzerinde yarattığı tahribat açısından da tartışma konusu oldu.

Enformasyonun yayılması aşamasında radyonun ardından ortaya çıkan televizyon, zorlu rakibi internete karşı direniyor.

Bilgisayar teknolojilerinin ilerlemesi, internetin global anlamda erişilebilirliğinin kolaylaşması, akıllı telefon kullanımının getirdiği avantajlar, sosyal ağların gelişmesi ve mobil platformlar üzerinden yayın yapan dizi ve film sağlayacılarının yaygınlaşması ile klasik anlamda televizyon izleyiciliği kimileri tarafından yavaş yavaş terk ediliyor.

Televizyonun zararlı yanlarından çocuklarını korumak isteyen ebeveynler çareyi, içinde "dünyaları" barındıran bu kutuyu evlerine sokmamakta buluyor.

Televizyondan uzak durmayı tercih edenlerin görüşlerini derledi.

Gazeteci Bakıt Kalmuratov (42), çocuklarını korumak amacıyla evine televizyon almayanlardan biri olduğunu belirterek bilgiye ulaşmak için bilgisayar ve telefon kullandığını anlattı.

Televizyonun zararlarının yararından daha fazla olduğuna inandığını ifade eden Kalmuratov, şunları söyledi:

"Televizyonun boşa vakit kaybı olduğunu düşünüyorum. Reklamların da insanları manipüle ettiğini düşünüyorum. Evde bilgisayar var. Gerekli enformasyonu oradan alıyorum. Televizyon izlemek yerine çocuklarla daha fazla ilgilenmek daha iyi oluyor. Biri üç, biri de beş yaşında olan iki çocuğum var ve onları televizyondan uzak büyütmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Tabii ki evdeki bilgisayarı da sıkı denetimimiz altında kullanabiliyorlar. Televizyonda, bizim adetlerimizde olmayan şeylerin yavaş yavaş bilinçaltı olarak işlendiğini düşünüyorum. Bu da çocuklarımın kişisel gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Haberlerde de sürekli negatif şeyler gösteriliyor. Tüm bu nedenlerden dolayı evimize televizyon almıyoruz."

Hiçbir zaman televizyon bağımlısı olmadığını anlatan Özge Kara ise gündemi takip etmediğini aktardı.

İş hayatından arta kalan zamanda evde yemek yapmanın ve örgü örmenin kendisine keyif verdiğini ifade eden Kara, şöyle konuştu:

"Altı yıldır baristalık yapıyorum. Annemle babam evde haftada iki üç kez kitap okuma saatleri yapıyordu. Ben de kitap okumayı seviyordum. Üç kitabı aynı anda okuduğum dönemler oluyordu. Hiçbir zaman televizyona dair bağımlılığım olmadı. Gündemi de aslında çok takip etmiyorum. İnsan zaten 8-10 saatini çalışarak geçiriyor. Eve geldiğinde başka şeyler yapmak varken neden bir kutunun içerisine sığdırayım ki kendimi. Kendi hayatımı yaşayabilmek varken neden başka insanların hayatına seyirci kalayım. Sahip olmaya da izlemeye de bu yüzden gerek duymuyorum."

İşletme müdürlüğü ve profesyonel illüzyon gösterileri yapan Necati Özkan (28) ise insanlarla sürekli iletişim halinde olmayı ve konuşmayı sevdiği için televizyona ihtiyaç duymadığını ifade ederek boş zamanlarında evindeki kedisi ve arkadaşları ile vakit geçirdiğini belirtti.

Televizyonun iletişimi büyük ölçüde zedelediği görüşünü dile getiren savunan Özkan, şunları kaydetti:

"İhtiyaç duymamanın en önemli nedeni iletişimi öldürdüğüne inanmam. İnsanlarla konuşamıyor hale geliyorsun. Anlatmak istediği şeyi doğru sınıflandıramadan, ifade edemeden televizyondaki karakterler üzerinden açıklanmaya çalışılıyor. Bu benim sinirime dokunuyor. Sıkılmıyorum. İnsanlar sürekli evime geliyorlar. Televizyon olmadığı için sohbet etmek durumunda kalıyoruz. Evde yeni çalıştığım numaraları onlara gösteriyorum. Televizyonun üretkenliği de azalttığını düşünüyorum. Bu arada bir de kedim var, adı 'Regilus'. O zaten televizyon gibi, izledikçe izleyesiniz geliyor."

SOSYLA MEDYA ÇOK GELİŞKİN

Evinde televizyonu olmayan bir başka kişi ise grafik tasarım ile uğraşan Deniz Karagül (32). Karagül, okul yıllardan beri televizyonu hayatından çıkardığını dile getirdi.

Sosyal medya mecralarının çok gelişkin olduğunu ifade eden Karagül, şunları söyledi :

"Eskişehir'de okurken ilk yıl kuzenimin yanında kaldım. Orada televizyon vardı. O okulu bitirip gidince de ben bir daha televizyon almadım. Buraya dönünce 1,5 yıl ailem ile yaşadım. Kendim eve çıkınca yine televizyon almaya gerek duymadım. Artık sosyal medya mecraları çok gelişkin. Olan biteni oralardan takip ediyorum. Aslında ben çok televizyon izlerdim. Dışarıda oturduğumuzda da çok izlerdim. Ne olduğuna bakmadan izlerdim. Programların gece tekrarlarına kadar izlerdim. Ancak bu fikrimi daha sonra tamamen değişti. Radyo dinlemeye daha fazla vakit ayırdım. İzlemek istediklerimi internetten takip ediyorum. Televizyon, artık zaten bilgisayar ekranı olarak kullanılmaya başlandı."

Babasının hakimlik yapması nedeniyle küçük yaşlardan bu yana evlerinde bilgisayar olduğunu söyleyen Onur Yavuz (27) da televizyon kültürünün kendisine hitap etmediğini anlattı. Yavuz, "1999 yılından beri evimizde bilgisayar var. İnternet üzerinden hemen her bilgiye ulaşırdım. İzlemek istediğim şeyleri, film türlerini televizyonda göremiyorum. Televizyonu hiç aramıyorum çünkü hayatımda olmayan bir şey. Çiçek büyütmeyi severim. Çiçeklerimle ilgileniyorum. Ailemin yanına gittiğimde onların dizileri başladığında ben onların yanından uzaklaşırım." diye konuştu.

Üniversite yılları öncesinde Hatay'da, okuldan arta kalan zamanda babası ile tarla işlerine gittiğini ve o dönemden beri televizyonun giderek hayatından silinmeye başladığını dile getiren Mehmet Önal ise Ankara'da üniversiteyi yarım bırakmasının ardından iş hayatına atıldığını ifade etti. Bugünün dünyasında internetin televizyonu geride bıraktığına inandığını savunan Önal, "Zaten televizyon da multimedya aracı olmaya başladı. Gerekli bilgileri genelde bilgisayardan alıyorum. Gerek siyasi gerek sosyo-kültürel açıdan yönlendirmeler olması beni televizyondan uzaklaştırdı." dedi.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.