Temenna Ne Demek? Temenna Ne Anlama Gelir?
Temenna ne demek? Temenna ne anlama gelir? Temenna kelimesinin anlamı nedir?
Temenna: Eli ağıza ve başa götürerek verilen selâm demektir.
TEMENNA KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
Târih Baba’nın sözleri henüz bitmişti ki, Fâtih Sultan Mehmed’in huzûruna vardılar. “Muhammed” ism-i şerîfini liyâkatle taşıyan Fâtih, şimdi Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in: «Ne güzel kumandan!» diye buyurduğu iltifâtın mânevî ihtişâmı içindeydi. Yeryüzündekilerin hayâl
bile edemeyecekleri muazzam bir sarayda yine muhteşem bir taht üzerinde oturuyordu. Genç, büyük bir huşû ve temennâ ile zihnindeki istifhamları arz etmeye teşebbüs etmişti ki, Sultan Fâtih elini havaya kaldırarak buna meydan vermedi ve ona şöyle hitâb etti:
“–Evlâdım! Bilesin ki ben, 14 yaşından beri İstanbul’un projeleriyle yatıp kalktım. Fetih hazırlığı olarak Rumeli Hisarı’nı yapmak istedim. Plânlarını
kendim çizdim, daha sonra Mimar Muslihiddin de üzerinde çalıştı. İnşaatında askerlerimle birlikte büyük bir îman heyecânıyla çalıştık. Ben de
sırtımda taş taşıdım. Altı bin işçinin geceli gündüzlü vecd ve îman heyecanı içinde çalışması neticesinde yüz otuz iki gün gibi akıl almaz bir zamanda hisarın inşâsını tamamladık.
*****
Sultan ayağa kalktı. Muhâtabının içindeki kör düğümlere bir neşter atmıştı ve onun bir dolunay hâlindeki rûhunda yaşanan küsûfun (güneş tutulmasının) azaldığı müşâhedesiyle vedâ temennâlarını kabûl etti.
Yolda giderken Târih Baba, II. Bâyezid zamanında hicrî 915 senesinde vukû bulan bir zelzeleden bahsetti. O güne kadar görülmemiş şiddette
yaşanan zelzeleyle İstanbul ve civârı harâb olmuştu. Dersaâdet’te 109 câmî, binlerce ev hâk ile yeksân olmuş, kara tarafındaki surların tamamı, Yedikule’den başlayan saray duvarları, temelden tepeye kadar yıkılmıştı. Bâyezid-i Velî Hazretleri bu duruma çok üzülmüş, müslümanların günlerini ve gecelerini çadırlarda bin bir zorluk içinde geçirdiklerini görerek o da çadıra çıkmıştı.
*****
Sultan Abdülazîz Han, 1867’de Dolmabahçe Sarayı önünden Sultâniye yatına binerek yola çıktı. Böylece Osmanlı tarihinde yabancı ülkelere seyahat eden ilk pâdişah oldu. Marsilya’da Fransız toprağına ayak bastı. Buradan Paris’e kadar halk, bu ihtişamlı Osmanlı Pâdişâhı’nı görmek için yollara dökülmüştü. Son derece dindar bir pâdişah olan Sultan Abdülazîz, Avrupalılar’ın yemeklerinin şer’an mahzurlu olabileceğini düşünerek
beraberinde Bolulu aşçılar götürmüştü. Kâfile öyle göz kamaştırıcı bir ihtişâma sahipti ki, Fransız köylüleri, bu aşçıları, devlet adamı paşalar veya hânedân mensubu şehzâdeler zannederek yerlere kadar eğilip temennâlarla selâmlıyorlardı.