Tenkit Ne Demek? Tenkit Ne Anlama Gelir?

Tenkit ne demek? Tenkit kelimesinin anlamı nedir? Tenkit kelimesine örnek cümleler...

Tenkit: İyiyi kötüden ayırma. Bir şey hakkında fikir yürütme, iyi ve kötü taraflarını belirtme, eleştirme anlamlarına gelmektedir.

TENKİT KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Altınoluk: Son zamanlarda müslümanın para ile münasebeti üzerine çok şey yazılıp söylenmeye başlandı. Siyasî iktidarla bağlantılı zenginleşme, kapitalistleşme, lükse yöneliş, tüketim ahlâkının değişmesi, kazançta ve harcamada ölçülerden kopuş, fâizli işlemlere dalış, kredi kullanımı, işçi istihdâmında taşeron sistemleri vs...

Dışarıdan gelen tenkitler; “fırsatını bulunca ölçüler kayboluyor, her şey mübahlaşıyor, para her şeyi çözer” şeklinde yapılıyor.

İçeriden de tenkitler var, kimisi “nereye gidiyoruz” gibisinden, kimisi antikapitalist çıkışlar hâlinde, kimisi “Müslüman sol” diye tanımlanan tepkiler hâlinde...

Siz, insanların, üstelik dindar insanların birçok probleminin yansıdığı bir insan olarak mevcut duruma baktığınızda müslümanların para ile münasebeti çerçevesinde, problem olarak nelerin altını çizmek istersiniz?

*****

Altınoluk: Bu noktada, müslümanlara dışarıdan ve içeriden yönelen tenkitleri, yani “zenginleştikçe ölçülerin kaybolduğu, her şeyin mübahlaştığı, paranın müslümanı bozduğu, dünyevîleşme virüsünün zenginleşen müslümanlara da bulaştığı” görüşünü nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Osman Nûri Topbaş: İslâmʼın doğru idrâk edilip lâyıkıyla yaşandığı devirler, bu tenkitlere en güzel cevaptır. Meselâ Ömer bin Abdülazizʼin iki buçuk senelik hilâfet devri ve Osmanlıʼnın ilk üç asrı, dıştan gelen tenkitlere karşı en güzel cevaptır. Zira dünyevî refah seviyesinin yükselmesine rağmen gönüllerde takvâ duygusu kuvvetli olduğu zaman, insanlar dünyevîleşmiyor, şımarmıyor, cimrileşmiyor; bilâkis toplumda zekât verecek fakir bulamıyorlar.

İçten gelen tenkitlere gelince; buna da Osmanlıʼnın son üç asrı ibretli bir örnektir. Allah yolunda hizmet ve gayret heyecanı zayıflayıp dünya muhabbeti gönüllere girmeye başlayınca Cenâb-ı Hak da nîmetini, bereketini,emânetini çekip alıyor.

Cenâb-ı Hak, müslümanlara Allâhʼın yeryüzündeki şahitleri olmayı, ilâhî hakîkatleri gönüllere nakşetmeyi, İslâmʼın yücelmesi yolunda hizmet etmeyi, yani yaşayışlarıyla Allâhʼın dînini temsil ve tebliğ etmeyi vazife olarak veriyor. Bu vazife lâyıkıyla idrâk edilip îfâ edilirse, ne ictimâî buhranlarla karşılaşılır ne de iktisâdî krizlerle. Böyle bir rahmet toplumunda, zâhiren kuraklık,
kıtlık ve felâketler bile olsa, yine de bir huzursuzluk ve kargaşa ortamı oluşmaz.

*****

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz de:

“İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun, Allâh’a karşı takvâ sahibi olan müttakîlerdir.” buyurmuştur.

Tasavvufî terbiyede mühim bir usûl olan râbıta, bilhassa 19. asırdan itibâren bâzıları tarafından, âdeta bir îman-küfür meselesi
hâline getirilerek şiddetle tenkit edilmiştir. Hâlbuki râbıta, -daha önce de ifâde ettiğimiz üzere- gâyet tabiî bir psikolojik vâkıadır. Bu şekilde anlaşılıp tatbik edilen bir râbıtanın, îtikâdı zedeleyecek hiçbir tarafı yoktur.

*****

Daha önce de ifâde ettiğimiz gibi, ilâhî menbâdan feyizlenen peygamberler, hep birbirlerini teʼyîd edegeldikleri hâlde, aklı temel alan filozoflar, tenâkuzlardan kurtulamamış ve ortaya çıkan her filozof, kendinden öncekileri red ve tenkitle işe başlamıştır.
Bunda benlik duygusunun ve nefsânî iddiâların ön plânda bulunmasının büyük bir rolü varsa da, asıl sebep, aklın tenâkuzlardan
sâlim kalamama özelliğidir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.