Tevazu ve Hiçlik Hali
Tasavvufta tevazu ve hiçlik hali nasıl olmalıdır? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, bir kulun sahip olması gereken tevazu ve hiçlik halini anlatıyor.
TEVAZU VE HİÇLİK HALİ
Rahmân’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ve vakar ile yürürler; kendini bilmez kimseler onlara laf attığında incitmeksizin “Selâm!” derler, geçerler. (Furkan, 63)
Yine Al-i İmran’da; (Bunlar), “Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru” diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah’tan) bağışlanma dileyenlerdir. (Al-i İmran, 16,17)
Onun için tevazu çok mühim. Kibrin ilacı tevazudur. Kibir ise çok korkunç bir şey.
Bir Müslüman mütevazı olacak, hiçliğini düşünecek. Abdi aciz olduğunu idrak edecek. Allah'ın kullarını asla küçük görmeyecek, kimseyi hor görmeyecek. Hak dostları ben demekten, nefsin fahrından kaçınmışlardır. Bahaeddin Nakşibend Hazretleri hiçlik hakkında şöyle der:
“Alem yahşi, ben yaman.
Alem buğday, ben saman.”
Allah katında değerli olmak, yükseltmek ancak hiçlik ve tevazu ile olur. Hz. Mevlana da diyor ki
Kılıç boynu olan kimsenin boynunu keser. Gölgesi yerlere serilmiştir. Boynu ve bedeni olmadığı için onun yaralanması, kesilmesi yoktur. Sen de gölge gibi ol diyor. Nasıl bir gölge gövdeden ayrılmaz. gölge bir taraftan gövde bir taraftan gidemez. Ashab-ı Kiram öyleydi. Onların Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bağlılığı bir gölgenin gövdeye olan sadakati gibiydi. Bizim de halimizin o şekilde olması icap ediyor.
Onun için bir Hak dostu “Sen çıkınca aradan, kalır seni yaratan.” buyurmuştur.