Tevazuda Zirve Haline Geldiler
Ashâb-ı kirâm, İslâm ahlâkıyla yüceldikçe, tevâzûda da erişilmez bir zirve hâline geldiler.
Şu hâdise, bunun tipik bir misâlidir:
Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- Medâin vâlisiyken, Şam’dan Teymoğulları Kabîlesi’ne mensup bir kişi gelmişti. Yanında bir yük de incir getirmişti. Selman -radıyallâhu anh-’ın sırtında bir elbise, bir de aba vardı. Şamlı, Hazret-i Selmân’ı tanımıyordu. Onu bu hâlde görünce de:
“–Gel şunu taşı!” dedi.
Hazret-i Selman -radıyallâhu anh- gitti, yükü sırtlandı. Halk kendisini görünce tanıdı. Şamlıya:
“–Yükünü taşıyan bu zât vâlidir!” dediler.
Şamlı derhâl:
“–Özür dilerim, seni tanıyamadım!” dediyse de Selman -radıyallâhu anh-:
“–Zararı yok, yükü evine götürene kadar sırtımdan indirmeyeceğim!” karşılığını verdi. (İbn-i Sa’d, IV, 88)
Cenâb-ı Hak, Selmân-ı Fârisî Hazretleri gibi tevâzû ehli kullarını, âyet-i kerîmede şöyle medhetmektedir:
“Rahmân’ın (rahmetinin tecellî ettiği has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzû ile yürürler…” (el-Furkân, 63)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları