Tevbe İle Aşılacak Beş Engel

DUALAR ve ZİKİRLER

Herkesin kendi derdine düşeceği mahşer gününde ilâhî rahmete ve Efendimizʼin şefâatine nâil olabilmek için; bugün tevbe, istiğfar, ibadet ve sâlih amellere sarılma mevsimindeyiz. Önümüzdeki; kabir, kıyâmet, mahşer, hesap, Sırat gibi zor ve çetin geçitlere, bugünden hazırlanmak mecbûriyetindeyiz.

İnsanoğlu, nefsânî arzulara mağlûb olduğu ve îmânın feyiz ve rûhâniyetini yitirdi¤i zaman günahlara meyleder. Vicdanlarda ahlâkî destek azalınca, ince düflünüfl ve rûhî derinlik de kaybolur. İstikâmet sâhibi olma yolunda ciddî bir zaaf ortaya çıkar. Günahlar, tatlı bir mûsikî gibi nefislere hoş gelir ve âdeta vebâlinin ağırlığı hissedilmeden işlenebilir.

GÖNLÜMÜZÜ RABBİMİZE AÇMALIYIZ

Hâlbuki insanoğlu, mâsumiyetin saf ve berrak bir aynası gibi cihâna tertemiz olarak gelir. Dîn de bu fıtrî temizliği korumak için Allâh tarafından insanoğluna lûtfedilen bir merhamet tecellîsidir. Dolayısıyla kul, fıtratındaki temizliği muhâfaza edebilir ve dîninin rûhâniyetinden nasiplenerek gaflet perdelerini aralayabilirse, hasbe’l-beşer bir cürüm işlediğinde onun ağırlığını vicdânında hisseder. Onun iç âleminde saklı bulunan fazîlet hisleri incinerek uyanır. Kalbi büyük bir nedâmetle için için yanar ve ılık gözyaşlarıyla Rabbine gönlünü açar. İşte bu yanış ve pişmanlık “tevbe”dir. Ardından af dilemek için kalblerden taşan niyazlar da “istiğfar”dır.

CEHENNEMDEN KORUNMA VESİLESİ

Günahlar, cennete girme engeli; buna mukâbil amel-i sâlihlerle te’yîd edilen ve gönül yanıklığı ile yapılan tevbeler de cehennemden korunma vesîleleridir.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kul bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet o günâhı terk edip istiğfâra sarılarak tevbeye yönelirse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar günahlara dönerse, siyah noktalar artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar. İşte Hak Teâlâ Hazretleri’nin:

«Hayır, doğrusu onların işleyip kazandıkları (kötü) ameller sebebiyle, kalblerinin üzeri pas tutmuştur.» (el-Mutaffifîn, 14) diye zikrettiği durum budur.” (Tirmizî, Tefsîr, 83/3334)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, Erkam Yayınlar