Tevbe Suresinin 119. Ayeti Ne Anlatıyor?

Tevbe Suresinin 119. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Her daim doğru ve sâlih insanlarla beraber olmayı öğütleyen âyet; Tevbe suresinin 119. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. (Tevbe, 9/119)

DOĞRU İNSANLARLA BERABER OLMAK

Bilgi:

Bir önceki ayette Tebük gazvesine katılmayan üç sahabînin yani Ka’b b. Malik, Hilal b. Ümeyye ve Mürâre b. Rebi’a’nın tövbelerinin kabul edildiği müjdelenmişti. Bu ayette ise tüm müminlere yönelik iki emre yer verilmiştir. Bunlar; Allah’a karşı gelmekten sakınmak yani takvâ sahibi olmak ve her daim doğru ve sâlih insanlarla beraber olmaktır. Ayette emredilen beraberlik, hem “doğru insanların” yanında olmak, hem de onları örnek almak, onlar gibi yaşamaktır. Doğrularla beraber olan, kendisi de doğru olur.

“İnsana sadâkat yakışır, görse de ikrah

Yardımcısıdır doğruların Hz. Allah” (Ziya Paşa)

Mesaj:

İslam, dost ve arkadaşların seçiminde dikkatli olmayı emreder.

Kelime Dağarcığı:

Sâdık: Özü sözü bir olan, doğru ve dürüst kimse.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının; özü sözü doğru, samimi ve dürüst insanlarla beraber olun!

“Sadâkat”, sözde ve özde doğruluk; dürüstlük üzerine kurulmuş samimi ve sağlam bir dostluk, içten bağlılık, kalp istikâmeti, samimiyet ve ihlas gibi mânalar ifade eder. Dürüst olmak, doğru muamelede bulunmak, sıdk ve ihlâs ile dostluk etmek, herhangi bir şahsî çıkar ve menfaat beklentisinden uzak ve her yönüyle Allah rızâsı için olan dostluk da sadâkattir.

Sadâkat, peygamberlerin en mühim vasıflarından biridir. Peygamberler, istikâmet üzere olan hâlleri ve sözleriyle dâimâ sadâkati tebliğ hâlinde olmuşlardır. Kur’ân-ı Kerîm’de, bâzı peygamberlerin şahsiyeti anlatılırken, meselâ Hz. İbrâhim ve Hz. İdrîs hakkında; “Gerçekten o, özü sözü doğru bir peygamberdi” (Meryem 19/41, 56) buyrulmaktadır.

Âyet-i kerîme, sıdk ve sadâkatin faziletini, derecesinin yüceliğini göstermekte ve mü’minleri doğruluğa teşvik etmektedir.

Mârifetten nasîbi olan bir zat: “Sürekli yapılması gereken farzı eda etmeyen kimseden, namaz, oruç gibi belli vakitlerde yapılan farzlar kabul olunmaz” deyince kendisine: “Dâimî farz nedir?” diye sorulmuş, o da: “Doğruluk” cevabını vermiştir.

Ubeydullah Ahrâr (k.s.), âyette emredilen “sâdıklarla beraber olma”yı şöyle izah etmektedir:

“Burada bahsedilen beraberlik iki çeşittir:

›  Hissî,

›  Mânevî.

Hissî beraberlik, onlarla oturup kalkmaktır; onların sohbetinde bulunmaktır. Bir kimse onlara yakın olur, sohbetlerine devam eder, onlarla oturur kalkarsa, onların iç âlemlerinin nurlarının bereketiyle kalbi nurlanır. Gerçek anlamda onların huyu gibi güzel huy sahibi olur. Manevî beraberliğe gelince, bunu şöyle anlatmak gerekir: Kalbi onlara bağlayıp ruhâniyetlerine dönmek… Bu durumda, onların yakınında da olunsa, uzaklarına da gidilse hep onlarla olunur. Anlatılan manevî bağ, kalp irtibatı tam olunca, o büyüklerin bütün sırları, tarifi yapılan irtibatı ve bağı kuran kulda yansır.”

Bu hususa şöyle bir yorum da yapılabilir:

“Sâdıkların emirlerine tutunmak vaciptir. Buna göre Allah’ın rızâsını kazanmak isteyen Hak yolcusu kula düşer ki: Kalbini sâdık kula bağlaya… Sâdık kul ise, Yüce Hakk’ın zâtına yabancı şeylerden, zıtlardan yana temizdir. Zira sâdık kulların hâlinde, yolunda bir eğrilik, bir sapma yoktur.

Yüce Allah, insana hem tesir etme, hem de tesir altında kalma yeteneğini vermiştir. Ama bu sohbetle olur. Bu âyet-i kerîmede verilen emir de bu mânayı anlatır. Buna göre haller için sohbetten daha faydalı, daha çekici bir iş yoktur.” (el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 657-658)

Sâdıklarla beraberliği artırmak, sadâkat vasfını kazanmaya, onu devam ettirmeye ve onların hâliyle hâllenmeye vesîle olacaktır. Nitekim Şeyh Sâdî Şîrâzî, sâdıklarla beraberliğin faziletini ve bunun zıddına sâdıklardan ayrılmanın hazin âkıbetini şöyle ifade eder:

“Ashâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr, sâdıklarla beraber olup onlara sadâkat gösterdiği için büyük bir şeref kazandı, nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e geçti. Hz. Nûh ve Hz. Lût’un hanımları ise, fâsıklarla beraber oldukları için cehenneme dûçâr oldular.”

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

ALLAH KATINDA SIDDIK (DOĞRU İNSAN) KİMDİR?

Allah Katında Sıddık (Doğru İnsan) Kimdir?

SALİH VE SADIKLARLA OLMANIN MANEVİ BEREKETLERİ

Salih ve Sadıklarla Olmanın Manevi Bereketleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.