Tevbe Suresinin 78. Ayeti Ne Anlatıyor?

Tevbe Suresinin 78. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Allah'ın, münafıkların sırrını da fısıltılarını da bildiğini bildiren âyet; Tevbe suresinin 78. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِۚ

(Münafıklar), Allah'ın, onların sırrını da fısıltılarını da bildiğini ve gaybları (gizli şeyleri) çok iyi bilen olduğunu hâla anlamadılar mı? (Tevbe, 9/78)

ALLAH, HERKESİN GİZLEDİĞİNİ DE AÇIĞA VURDUĞUNU DA BİLİR

Bilgi:

Önceki üç ayette münafıklar konu edilerek onların, sırf çıkarları doğrultusunda Allah’a yöneldikleri, dünyalık beklentilerine kavuşmaları hâlinde bunları hayır yolunda kullanacaklarına dair Allah’a söz verdikleri, fakat kendilerine ilahî bir lütufta bulunulduğunda hemen cimrileşip yüz çevirdikleri ifade edilmektedir. Burada ise Allah’ın, onların dışa yansıyan söylemleriyle çelişen tüm sırlarını ve gizli niyetlerini bildiği ifade edilmektedir. Böylelikle de onların, Allah’a ve diğer insanlara karşı sorumsuz ve güvenilmez kimseler olduklarına işaret edilmektedir.

Mesaj:

Allah, söz ve davranışımızı bildiği gibi içimizdeki niyetlerimizi de bilir.

Kelime Dağarcığı:

Necvâ: Gizli görüşme, fısıldaşma.

Allâm: Çok iyi bilen.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Onlardan bir kısmı da: “Eğer Allah lutf u keremiyle bizi zengin kılarsa mutlaka zekât ve sadaka verecek, kesinlikle dürüst ve iyi kimseler olacağız” diye Allah’a kesin söz vermişlerdi.
  2. Derken, Allah onları lutf u keremiyle zengin kılınca cimrileştiler ve yüz çevirerek sözlerinden gerisin geri döndüler.
  3. Bunun üzerine Allah, kendisine verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeyi âdet edinmeleri sebebiyle, kendi huzuruna çıkacakları güne kadar bir daha temizlenmeyecek şekilde, kalplerinin tam ortasına o çirkin nifak hastalığını yerleştirmiştir.
  4. O münafıklar bilmiyorlar mı ki, Allah elbette kendilerinin gizlice ve fısıldaşarak konuştuklarının hepsinden haberdârdır. Ayrıca O, bütün gizlilikleri eksiksiz bilmektedir.

Bu âyetlerin Ensar’dan Sa‘lebe b. Hatıp hakkında indiği rivayet edilir. Hâdise şöyle gerçekleşir:

Sa‘lebe Peygamberimiz (s.a.s.)’e:

“- Allah’a dua et de bana bol rızık ihsan etsin” diye talepte bulununca Efendimiz:

“- Yapma ey Sa‘lebe! Şükrünü edâ edebileceğin az bir mal, şük­rünü eda edemeyeceğin çok maldan daha hayırlıdır” buyurdu. İkinci defa ge­lerek yine isteğini tekrarlayınca Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyur­du:

“- Allah’ın Peygamberi gibi olmaya razı değil misin? Ben, dağların altın olup benimle beraber yürümesini isteyecek olsam, hiç şüphesiz öylece yürürlerdi.”

 Buna rağmen Sa‘lebe:

“- Seni hak din ile gönderen Allah adına yemin ederim ki, eğer sen Allah’a dua edip O da bana bol mal ihsan edecek olursa, hiç şüphesiz her hak sahibine hakkını vereceğim” diyerek talebinde ısrar etti. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) ona dua etti. O da koyun satın aldı. Solucan ve kurtların çoğalması gibi ço­ğaldılar. Medine ona dar geldi. Bu sefer Medine’nin dışına çıktı, Medine va­dilerinden birisine yerleşti. Artık sadece öğle ve ikindi namazlarını cemaat­le kılabiliyordu. Diğerlerini ise terk etti. Zamanla koyunları daha bir artıp ço­ğaldı, bu sefer, Cuma namazı müstesna, Peygamber ve cemaati büsbütün terk etti. Koyunları artmaya devam etti, nihayet Cuma’ya da gelmez oldu. Resûlullah (s.a.s.) üç defa: “Yazıklar olsun sana ey Sa‘lebe!” buyurdu. Daha son­ra yüce Allah’ın: “Onların mallarından bir miktar zekât ve sadaka al” (Tevbe 9/103) ayeti nâzil olunca Peygamberimiz (s.a.s.) zekât toplamak üzere iki kişiyi gönderdi. On­lara:

“- Sa’lebe’ye ve” Süleym oğullarından bir adamın ismini vererek “filana uğ­rayın ve onların zekâtlarını alın” buyurdu. Bunlar Sa’lebe’ye gittiler. Ona, Resûlullah (s.a.s.)’in gönderdiği mektubu okuttular. Bu sefer O:

“- Bu cizye de neyin nesi oluyor? Bu istediğiniz şey cizye değilse de onun bir benzeridir. Hele siz şimdi gidin, ben bir düşüneyim” dedi. Tahsildarlar dönüp durumu Peygamberimiz’e arzedince: “Eyvah! Yazıklar oldu Sa’lebe’ye” buyurdu. (Heysemi, VII, 31-32)

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

ALLAH HER ŞEYİ BİLENDİR

Allah Her Şeyi Bilendir

ALLAH’IN GİZLİ VE AÇIK HER ŞEYİ BİLMESİ İLE İLGİLİ AYETLER

Allah’ın Gizli ve Açık Her Şeyi Bilmesi ile İlgili Ayetler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.