Tevbe Suresinin 81. Ayeti Ne Anlatıyor?
Tevbe Suresinin 81. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Cehennem ateşinin daha sıcak olduğunu bildiren âyet; Tevbe suresinin 81. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...
Ayet-i kerimede buyrulur:
وَقَالُوا لَا تَنْفِرُوا فِي الْحَرِّۜ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ اَشَدُّ حَرًّاۜ لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ
(Münâfıklar), “Bu sıcakta sefere çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşi çok daha sıcaktır” anlayabilselerdi! (Tevbe, 9/81)
CEHENNEM ATEŞİ DAHA SICAKTIR
Bilgi:
Bu ayette; münafıkların ahirette karşılaşacakları azabın çok acı olacağına vurgu yapılmaktadır. Onlar, Tebük Seferi’ne katılmamak için türlü türlü bahaneler uyduran, özellikle de havaların aşırı sıcak olduğu gerekçesine sığınan, fakat aynı zamanda müminleri de sefere çıkmaktan alıkoymaya çalışan kimselerdi. Burada münafıkların, her türlü hayrı ve iyiliği bizzat yapmadıkları gibi başkalarına da engel olucu özelliklerine işaret edilmekte, sığındıkları mazeret türünden daha şiddetli bir azabın onları beklediği ifade edilmektedir.
Mesaj:
Dünyada din uğruna katlanmamız gerektiği hâlde katlanmadığımız zorlukların cezası olarak ahirette daha büyük sıkıntılarla karşılaşabiliriz.
Kelime Dağarcığı:
Harr: Sıcaklık.
Nâr: Ateş.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
- Sefere katılmayıp geride kalanlar, Allah Rasûlü’ne muhalefet ederek evlerinde oturup rahatlarına bakmakla pek sevindiler. Mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihâd etmekten hiç hoşlanmayıp, yandaşlarına da: “Bu sıcakta sefere çıkmayın” tavsiyesinde bulundular. De ki: “Cehennem ateşi çok daha sıcaktır!” Keşke gerçeği anlayabilselerdi.
- Artık onlar, kazandıkları günahlar yüzünden az gülsünler, çok ağlasınlar!
Allah Resûlü (s.a.s.)’e aykırı davranmak ve onun karşısında yer almak büyük bir günah, böyle bir cürümde bulunduğuna sevinmek daha büyük bir günah, bunlar yetmiyormuş gibi sıcaklık bahanesiyle başkalarını da seferden vazgeçirmeye çalışmak ayrı bir günahtır. Böyle üst üste zifiri karanlıklar gibi günaha batmış olanlara düşen sevinmek değil; az gülüp çok ağlamaktır. Çünkü bu gidişin sonu, kesinlikle pişmanlık, azap ve hüsran olacaktır.
Müslümana yakışan da az gülmek çok ağlamaktır. Zira Allah Resûlü (s.a.s.)’in hüzünlü hali sevinç halinden daha çok olurdu. Kahkahayla asla gülmez, gerektiğinde sadece tebessüm ederdi. Ashâb-ı kirâm da gülerdi. Ancak çokça gülmek ve insanı menfi yönde etkileyecek şekilde sık sık gülmeye devam etmek yasaklanmıştır. Hatta hadis-i şerifte “çokça gülmenin kalbi öldürdüğü” beyân edilmiştir. (Tirmizî, Zühd 2; İbn Mâce, Zühd 19)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) gülmek ve ağlamakla alakalı olarak şöyle buyurur: “Allah’a yemin ederim ki, eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz şüphesiz az güler çok ağlardınız. Yollara dökülüp yüce Allah’a yüksek sesle feryad ile dua ederdiniz.” (Tirmizî, Zühd 9; İbn Mâce, Zühd 19) Bu hadisi rivayet eden Ebu Zer (r.a.): “Keşke koparılan bir ot olsaydım, diye temenni ederim” der. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 173)
Allah korkusundan, azabının dehşetinden ve çetin cezasından dolayı ağlayabilmek güzel bir haslettir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ağlayın, ağlayamayacak olsanız dahi ağlar gibi yapın.” (İbn Mâce, Zühd 19)
Mü’min, hiçbir zaman cehennem azabının şiddetini aklından çıkarmamalı, ondan Allah’a sığınmalıdır. Bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.s.):
“- Sizin yaktığınız ateşin sıcaklığı, cehennem ateşinin sıcaklığının yetmişte biri kadardır” buyurunca ashâb-ı kirâm:
“- Ey Allah’ın Resûlü! Dünya ateşi bile insanı cezalandırmaya yeter” dediler. Resûlullah Efendimiz şöyle buyurdu:
“- Cehennem ateşi dünya ateşinden altmış dokuz derece daha can yakıcı kılındı; onların her bir derecesi dünya ateşi kadar şiddetlidir” (Buhârî, Bed’u’l-halk 10; Müslim, Cennet 30)
Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.), cehenem azabının şiddetinden söz ettiği bir başka hadisinde de şöyle buyurur:
“Şüphesiz kıyâmet gününde cehennemliklerin azabı en hafif olanı, ayaklarının altına iki kor konulup da bu sebeple beyni kaynayan kişidir.” (Buhârî, Rikâk 51; Müslim, İman 362-364)
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com
YORUMLAR