Tevbe ve İstiğfar Nasıl Yapılır?

Tevbe, Hakk’a dönüş demektir. Allah’tan af dilemek için kalplerden taşan niyazlar da “istiğfar”dır. Peki tevbe ve istiğfar nasıl yapılır? Tevbe ve istiğfar duası Arapça-Türkçe, tevbe ve istiğfar duası ve anlamı...

Hâris bin Süveyd anlatıyor: Abdullah ibni Mes’ud -radıyallahu anh- bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber -aleyhissalâtu vesselâm-’dandı, diğeri de kendisinden. Dedi ki:

“Mü’min günahını şöyle görür: O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür.” İbni Mes’ud bunu söyledikten sonra eliyle, “şöyle” diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.

KULUN TÖVBE ETMESİ ALLAH’I SEVİNDİRİR

Sonra dedi ki: “Ben Rasûlullah -aleyhissalâtu vesselâm-’ın şöyle buyurduğunu işittim: «Allah, mü’min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: «Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım» der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah’ın, mü’min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden daha fazladır.»”

Müslim’in bir rivayetinde şu ziyâde var: “Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: «Ey Allah’ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabb’inim.»” (Buharî, Deavât, 4; Müslim, Tevbe, 3; Tirmizî, Kıyamet, 50)

TEVBE VE İSTİĞFAR DUASI VE ANLAMI

Ebû Bekri’s-Sıddîk -radıyallahu teâlâ anh- Hazretleri: “– Yâ Rasûlallah, namazın âhirinde okumak üzere bana bir duâ ta’lîm buyur” dedikte Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri buyurmuşlardır ki: “Şöyle duâ et:

اَللّٰهُمَّ اِنِّى ظَلَمْتُ نَفْسِى ظُلْمًا كَثِيرًا وَلَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اَنْتَ فَاغْفِرْ لِى مَغْفِرَةً مِنْ عِنْدِكَ وَارْحَمْنِى اِنَّكَ اَنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

“Yâ Rabb, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günâh işledim. Günahları ise ancak sen afv ü mağfiret edersin. Hakkıyle gafur ve rahîm ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afv ü mağfiret eyle ve bana lutf u ihsanınla merhamet eyle. Yani benim istihkakım olmayarak mahza fazl u kereminle cehennemden halâs edip cennet ve cemâline kavuştur. Şüphesiz Sen Ğafûr ve Rahîm’sin, yâni çok affeden ve çok merhamet edensin.” (Buhârî, Ezân, 149; Deavât, 16)

TEVBE VE İSTİĞFAR DUASI ARAPÇA-TÜRKÇE

Büyükler demişlerdir ki: Bu duâ namazda gerek tahiyyattan sonra ve gerekse namaz dışında edilecek duâların en şümullülerinden ve en güzellerindendir. Zîra cehennemden halâs olup cennet ve cemâle kavuşmayı istemek duâların hulâsasıdır. “Mecnûn ancak o kimsedir ki tevbe ve nedamet etmeyip ma’sıyyette devam ede.” (Ali el-Müttakî, no: 10437) “Sizin hastalığınızın ve şifânızın ne olduğunu söyleyeyim mi? Hastalığınızın günâhlar, ilâcınızın da istiğfar olduğunu unutmayınız.” (Ali el-Müttakî, I, 479/2092) “Meclisin (oturmanın veya oturulan yerin) keffareti, kulun şöyle demesidir:

سُبْحَانَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا أَنْتَ وَحْدَكَ لَاشَرِيكَ لَكَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ

“Seni hamdinle tesbîh ederim ey Rabbim! Senden başka bir ilâh bulunmadığına ve yalnız Sen olup şerîkin olmadığına şehâdet eder, Senin mağfiretini diler, sana tevbe ederim.” (İbn Hanbel, II,369) Gıybetin keffareti, gıybet etdiğin kimse için istiğfar etmekliğindir.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 6259) “Yeryüzündekilerden herhangi bir kimse,

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ

derse hatalarına keffaret olur. Bu hataları deniz köpükleri kadar da olsa.” (Ali el-Müttakî, I, 455/1963) “Duânın hayırlısı istiğfar, ibâdetin hayırlısı da kelime-i tevhîddir.” (Ali el-Müttakî, I, 483/2112) “Ya Ali, sana bir duâ öğreteyim mi ki zerreler adedince günâhın olsa sen de beraber olmak üzere mağfiret olunur. Şöyle söyle:

اَللّٰهُمَّ لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ الْحَلِيمُ الْحَكِيمُ تَبَارَكْتَ سُبْحَانَكَ رَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

“Allah’ım, Sen’den başka ilâh yoktur. Sen Halîm ve Hakîm’sin, hayır ve bereketi çok olansın. Sen’i tenzih ederim, Sen yüce Arş’ın Rabbi’sin.” (Taberânî, Kebîr, V, 192/5060) “İstiğfar, mü’minin sahife-i a’mâlinde nur gibi parlar.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 3056; Ali el-Müttakî, I, 475/2064) “Günâhdan tevbe eden kimse günâh işlememiş gibi olur. Fakat bir taraftan istiğfar, diğer taraftan günâhda ısrar eden ise -el-iyâzü billah- Cenâb-ı Hakk ile istihza eden kimse gibi olur.” (Beyhakî, Şuabu’l-îman, V, 436)

مَنْ لَزِمَ الِاسْتِغْفَارَ جَعَلَ اللّٰهُ لَهُ مِنْ كُلِّ هَمٍّ فَرَجًا وَمِنْ كُلِّ ضِيقٍ مَخْرَجًا وَرَزَقَهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ

“Bir kimse kalbi ve kalıbı ile istiğfara devam ederse Cenâb-ı Hakk o kimsenin gamlarını feraha ve sıkıntılarını genişliğe tebdîl ederek hiç ummadığı bir taraftan onu rızıklandırır.” (İbn-i Mâce, Zühd, 30)

لٰا كَبِيرَةَ مَعَ الْاِسْتِغْفَارِ وَلَا صَغِيرَةَ مَعَ الْاِصْرَارِ

“Tevbe ve istiğfar ile büyük günâhlar af olunduğu gibi mükerreren irtikâb edilen küçük günâhlar da, büyük günâhlar arasına dâhil olur.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 9920) “Kalbinde nedâmet olmadığı halde yalnız lisânen edilen istiğfar, yalancıların tevbesidir.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, III, 461, no: 3974) “Cenâb-ı Hakk’a tevbe ediniz. Muhakkak ki ben günde yüz defa Cenâb-ı Allah’a tevbe ederim.”(Ebû Dâvud, Vitr, 26; İbn Hanbel, Müsned, II, 450) “Ne mutlu o kimseye ki defter-i a’mâlinde çokça istiğfar bulur.” (İbn-i Mâce, Edeb, 57)

يَا اَيُّهَا النَّاسُ تُوبُوا اِلَى اللّٰهِ قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا

“Ey insanlar! Ölmeden evvel Allah’a tevbe ediniz.” (İbn Mâce, İkame, 78)

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TÖVBE NEDİR, NASIL EDİLİR?

Tövbe Nedir, Nasıl Edilir?

TÖVBE DUASI

Tövbe Duası

TÖVBE VE İSTİĞFAR NEDİR? TÖVBE VE İSTİĞFAR İLE İLGİLİ HADİSLER

Tövbe ve İstiğfar Nedir? Tövbe ve İstiğfar ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.