Tevbenin Kabulü İçin Üç Şart

Tevbenin kabul olması için neler yapmalıyız? Tevbe nasıl kabul olur? İşte tevbenin kabulü için üç şart...

Tevbenin kabulü için de birtakım şartlar vardır. Bu şartların ilki, samimî bir pişmanlıktır. Nitekim hadîs-i şerîfte:

“Yapılan günahlardan pişmanlık, tevbedir. Günahlarına tevbe eden kimse, sanki o günâhı işlememiş gibi olur.” buyruluyor. (İbn-i Mâce, Zühd, 30/4252; Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, II, 161)

Makbul bir tevbenin ikinci şartı; işlenen günahtan tamamen vazgeçmek ve o günâha tekrar dönmeyi, ateşe girmek kadar kötü görmektir.

Yani dil; “Yâ Rabbi, tevbe, beni affet!” derken, aynı günah ve kusurlar işlenmeye devam ediliyorsa, işte bu hâl, Hazret-i Mevlânâ’nın ifadesiyle “sözün maskarası” olmaktan ibârettir.

Tevbenin üçüncü şartı da; tevbedeki kararlılık ve samimiyeti sâlih amellerle ispat etmektir. Yani tevbe ve istiğfar, sadece sözde/lâfta kalmayıp hâl ve davranışlara da aksetmelidir.

Nitekim âyet-i kerîmelerde şöyle buyruluyor:

“Ancak (yaptığı kötülüklerden) vazgeçip îmân ederek sâlih ameller işleyenler var ya, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere (günahlarını sevaplara) çevirir. Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.

Kim tevbe edip amel-i sâlih işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabûl edilmiş olarak Allâh’a döner.” (el-Furkân, 70-71)

Ayrıca müʼmin; “…Muhakkak ki iyilikler kötülükleri giderir…” (Hûd, 114) âyet-i kerîmesi muktezâsınca, yapacağı hayır-hasenat ile de, hatâ ve kusurlarının telâfisine gayret göstermelidir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Kasım, Sayı: 453

İslam ve İhsan

TEVBE NEDEN EDİLİR?

Tevbe Neden Edilir?

TEVBE VE İSTİĞFAR

Tevbe ve İstiğfar

TEVBE ETMENİN FAZİLETİ

Tevbe Etmenin Fazileti

TEVBE ETMENİZDEN DOLAYI ALLAH’IN DUYDUĞU HOŞNUTLUK

Tevbe Etmenizden Dolayı Allah’ın Duyduğu Hoşnutluk

TÖVBE İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Tövbe ile İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.