Tin Suresi 4. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Tin Suresi 4. ayeti ne anlatıyor? Tin Suresi 4. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Tin Suresi 4. Ayetinin Arapçası:
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ٓي اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍۘ
Tin Suresi 4. Ayetinin Meali (Anlamı):
Muhakkak ki biz insanı en mükemmel biçimde yarattık.
Tin Suresi 4. Ayetinin Tefsiri:
Yüce
Allah insanı en güzel ve en mükemmel bir sûrette yaratmıştır. Âyette geçen اَلتَّقْو۪يمُ (takvîm) kelimesi;
eğriyi doğrultmak, kıvama ve nizama koymak, kıymet biçmek, kıymetlendirmek gibi
mânalara gelir. اَحْسَنُ تَقْو۪يمٍ (ahsen-i takvim) terkibi ise, en mükemmel bir
biçimde biçimlendirmek, en güzel bir sûrette yaratmak demektir. Bu ise maddî
manevî her türlü güzelliği ihtiva eder. Bu süreç, insanın anne rahminde
safhalardan geçip yaratılışı tamamlandıktan sonra dünyaya gelişini takiben
belinin doğrulmasına, biçiminin güzelleşmesine, kuvvet ve melekelerinin
gelişmesine kadar, oradan da akıl, irfan ve ahlâkıyla ilâhî güzelliğe ermesine
kadar sürüp gider.
Demek
ki, insanın en güzel şekilde yaratılmasının bir maddi yönü bir de mânevî yönü
bulunmaktadır. Onun fiziki yapısının düzgün ve uyumlu olması mes’elenin maddi
yönünü oluşturur. İşin mânevî yönüne gelince insanın bedenen düzgün olması,
onun dış düzgünlükten iç düzgünlüğe yönelmesi, ruhaniyet basamaklarını
tırmanarak yerden göğe doğru yükselmeye başlamasına bir basamak teşkil
edecektir. Bu sebepledir ki “ahsen-i takvim” ibaresine; “şekil ve duygularının
güzelliği”, “boyunun müstakimliği ve doğruluğu”, “akıl, idrak ve iyiyi kötüden
ayırt etme gücüyle süslenmesi”, “gençliği ve kuvveti” ve “ahlâk güzelliği”
şeklinde birbirini tamamlayan farklı mânalar verilmiştir. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân,
XXX, 307-308) Doğru olanı ibarenin, verilen bütün bu mânaları ve güzel olan her
şeyi içine alacak şekilde umumi bir anlam taşıdığını kabul etmektir. Buna göre
ifade, insanın gerek boyunun posunun doğruluğu ile günden güne gelişen şeklinin
güzelliği gerek aklının, zihninin var olan bütün güzellik ve yücelikleri idrak
edebilecek kabiliyette olması ve gerekse ilâhî ahlâk ile ahlâklanabilecek
derecede tekamüle elverişli olan ahlâk güzelliği gibi maddi ve mânevî her türlü
güzelliği şümûlüne almaktadır.
İnsanın
mâhiyet ve aslına, insanlık âlemine derin bir bakışla bakılıp onun dış ve iç âleminde
bulunan incelikler tefekkür edildiğinde onun görünen ve görünmeyen âlemlerin
hülasası, yaratılış kitabına yazılmış son derece dikkat çekici ve etkileyici
ibareleri kapsayan ve onlardaki ilâhî sırların olmuş-olacak bütün mânalarını
toplayan bir nüshası olarak görülür. İnsanın taşıdığı bu derin mânayı Hz.
Ali’nin söylediği şu mısralar ne güzel ifade eder:
دَوَائُكَ ف۪يكَ
فَلَا تَشْعُرْ وَ دَائُكَ مِنْكَ فَلَا
تُبْصِرْ
تَزْعُمُ اَنَّكَ
جِرْمٌ صَغ۪يرٌ وَ ف۪يكَ انْطَوٰي الْعَالَمُ
الأكْبَرُ
“İlacın sendedir de farkında olmazsın,
Derdin de sendendir fakat görmezsin,
Sanırsın ki sen sade küçük bir cisimsin
Oysa sende dürülmüş en büyük âlem.”
Bu
bakımdan insandaki en güzel kıvam, onun sadece duygusuz olan suretinde değil,
bundan daha mühim bir şekilde onun hissiyâtında, özellikle güzelin, güzelliğin
ne olduğunu anlamasında, bu duygudan hareketle güzellerin güzeli olan en güzel
yaratıcıyı ve O’nun mutlak güzellikle en güzel olan kemal sıfatlarını tanıyıp
O’nun ahlâkıyla ahlâklanmasındadır. İnsanın yaratıldığı andan itibaren
ulaşabileceği en kemal nokta budur. Ancak insan, ilk doğuşunda bu olgunlukta
değildir. O bu olgunluğa ve bu güzelliğe doğru ilerleme kabiliyetiyle donanımlı
olarak yaratılmıştır.
Nitekim
Hz. Mevlânâ’nın verdiği şu misâl, insanın rûhen olgunlaşıp mânen yükselişini
pek güzel ifade eder:
“Dallar,
yapraklar toprak hapsinden kurtulunca, başlarını kaldırıp rüzgârların eşi,
dostu olurlar; rüzgârlarla oynaşırlar. Yapraklar, daldaki tomurcukları yarıp
çıkınca, ağacın tepesine kadar tırmanırlar. Her yaprak, her meyve, kendi
tomurcuğunun dili ile ayrı ayrı Allah’a şükreder: İhsan, iyilik sahibi Allah,
bizim kökümüzü besledi, ağaç da o kökten kuvvet alıp kalınlaştı. Doğrulup yükseldi.
Su ve toprak içinde mahpus bulunan, yâni balçığa saplanmış kalmış olan
canlarımız da balçıktan kurtulunca neşeli bir halde, Hakk’ın aşk ve muhabbet
havası içinde, neşeli neşeli oynarlar, ayın ondördü gibi noksansız ve tastamam
bir hale gelirler. Onların tenleri oynayıp durur, canlarının nasıl olduklarını
sorma. Hele cismaniyeti kalmamış, tümden can kesilmiş olanların halinden hiç
sorma, onları anlatmaya imkân yoktur.” (Mevlânâ, Mesnevî, 1342-1348.
beyitler)
Bahsedilen
mükemmel yaratılışı Yüce Rabbimiz, yarattığı her kuluna meccânen ihsan
etmiştir. Bu muazzam fabrikayı her kulu için hazırlamıştır. Sûrenin girişindeki
yeminlerde işaret edildiği gibi, gönderdiği peygamberler ve indirdiği
kitaplarla bu ilâhî fabrikanın nasıl çalıştırılacağının usul ve kâidelerini
açıklamıştır:
Tin Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Tin Suresi 4. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...