Tin Suresi 8. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tin Suresi 8. ayeti ne anlatıyor? Tin Suresi 8. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tin Suresi 8. Ayetinin Arapçası:

اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَحْكَمِ الْحَاكِم۪ينَ

Tin Suresi 8. Ayetinin Meali (Anlamı):

Allah hüküm verenlerin en âdili değil mi?

Tin Suresi 8. Ayetinin Tefsiri:

Cenâb-ı Hak tüm kâinatı, dünyayı ve insan hayatını, insanın imtihan edilmesi, iyilerle kötülerin ayırt edilmesi, neticede iyilerin ebedî cennetle mükâfatlandırılması, kötülerin ise ebedi cezaya çarptırılması üzerine binâ etmiştir. Önceki âyetler, bu gerçeğin pratik hayattaki delillerini ortaya koymaktadır. İnsanın yaratılışı, gelişmesi, ahlâkî durumu, peygamberlerin gönderilmesi, insanın iman veya küfür yolundan birini tercih etmesi, ihtiyarlaması ve ölmesi, kimsenin bu hallerden ve neticede ölümden kurtulamaması bu deliller cümlesindendir. Bütün bunlar, âhiret gününün, hesap ve cezanın mutlaka olması gerektiğini ispatlamaktadır. O halde, bu delillerden sonra artık dini ve onun ısrarla üzerinde durduğu uhrevî hesap ve cezayı yalanlamak nasıl mümkün olabilir? Allah (c.c) hâkimler hâkimi, en âdil hâkim, en güzel hükmeden olduğuna göre, O’nun iyilerin iyiliklerini neticesiz bırakması, kötülerin kötülüklerini yanlarına kâr olarak terk etmesi nasıl düşünülebilir? Şu bir hakikat ki, dünya iyiliklerin ve kötülüklerin tam karşılığını bulduğu bir yer değildir. iyilik ve kötülüklerin tam karşılığı âhirette verilecektir. İşte şu âyet-i kerîme bu gerçeği daha açık haber verir:

“Her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı ancak kıyamet günü tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa, gerçekten o kurtuluşa ermiştir. İyi bilin ki, bu dünya hayatı, aldatıcı bir faydadan başka bir şey değildir.” (Âl-i İmrân  3/185)

Rasûlüllâh (s.a.s.), “Allah hüküm verenlerin en âdili değil mi?” (Tîn 95/8) âyetini okuduğu zaman:

بَلٰي وَ اَنَا عَلٰي ذٰلِكَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ

(Belâ ve ene alâ zâlike mineş şâhidîn)

 “Evet, öyledir. Ben de buna şâhitlik edenlerdenim” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsir 95)

Şimdi dinin yalan değil gerçek ve Allah Teâlâ’nın hâ­kim­le­r hâkimi olduğunu tam olarak anlayabilmenin, aynı zamanda dünya ile âhiretin sırrını çözebilmenin yolunun Rabbin ismiyle okumak olduğu gösterilmek üzere Alak sûresi geliyor: 

Tin Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tin Suresi 8. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.