Topluma Karşı Görev ve Sorumluluklarımız

HAYATIMIZ

Topluma karşı ne gibi sorumluluklarımız vardır? Topluma karşı görev ve sorumluluklarımız nelerdir?

İnsanlar toplu hâlde yaşarlar. Toplumu meydana getiren fertlerin birbirine karşı sorumlulukları ve uymakla yükümlü oldukları karşılıklı hak ve vazifeleri vardır.

TOPLUMA KARŞI GÖREV VE SORUMLULUKLARIMIZ

Dinimiz, fertler arasındaki münasebetlere büyük önem vermiş ve uymaları gereken hukuki ve ahlaki kurallar koymuştur. Bunlara uyulduğu takdirde toplumda düzen sağlanır ve Müslümanlar böylece huzur ve güven içinde birlik ve beraberliklerini sağlayarak mutlu olurlar.

Müslümanın en önemli görevi, başkasının dokunulmaz haklarına saygılı olmak, tecavüz etmemektir. Bu haklar, sadece ahlaki yönden değil, hukuken de teminat altına alınmış, tecavüzlere karşı cezai müeyyidelerle de korunmuştur.

Peygamberimiz (s.a.v.), tarihî Veda hutbesinde, insanların can, mal ve namuslarının dokunulmaz haklar olduğunu ilan etmiş, şöyle buyurmuştur:

“İnsanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise canlarınız, mallarınız ve namuslarınız da öyle mukaddestir. Her türlü tecavüzden korunmuştur.” (Buhârî, “Meğâzî”, 75, Müslim, “Kasâme”, 9.)

Hayat hakkı, insanın ilk temel hakkıdır. İnsanın bu hakkına saygılı olmak, tecavüz etmemek, insanın birinci görevidir.

Haksız yere bir insanın canına kıymak, hayatına son vermek büyük günah olduğu gibi dinimiz bu suçu işleyenlere dünyada da ahirette de ağır cezalar koymuştur.

Mülkiyet hakkı da insanların önemli hakları arasında yer alır. Her insan mülkiyet hakkına sahiptir. Meşru yollardan mal sahibi olma ve kendi malına tasarruf etme yetkisine sahip olan insanın malı ve sahip olduğu servet her türlü tecavüzden korunmuştur.

Bu hakka riayet etmek ve tecavüzde bulunmamak da Müslümanın görevidir. Çalmak, gasp etmek, aldatmak veya meşru olmayan başka yollarla bir başkasının malını zimmetine geçirmek, zarar vermek dinimizce yasaklanmıştır.

Haksız yere başkasının malını yiyenler bunun karşılığını cehennem ateşine atılmakla ödeyecektir. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

“Bir kimse, yemin ederek bir Müslümanın hakkını gasp ederse, Allah o kimseye cehennemi vacib kılar ve cenneti haram eder.” Bunun üzerine bir adam,

—Eğer o hak değersiz bir şey ise de öyle mi? deyince, Peygamberimiz (s.a.v.),

—Evet, öyle, isterse misvak ağacından bir dal parçası olsun, buyurdu. (Müslim, “İmân”, 61.)

Devlet malı da böyledir. Devlet malı milletin malıdır. Onda herkesin hakkı vardır. Bu sebeple Müslüman, devlet malını çalmaktan, ona zarar vermekten mutlaka sakınmalı, hatta devlet malını kendi malı gibi korumalıdır.

İnsanların, ırzı, namusu, şeref ve haysiyeti de tecavüzden korunmuştur.

İftira etmek, gıybet yapmak, sövmek, alay etmek ve koğuculuk yapmak suretiyle başkasının namus ve şerefine tecavüz etmek, hakarette bulunmak Müslümana yakışmayan kötü huylardır ve büyük günahtır. İnsanların kalbini yaralayan, gönlünü inciten bu davranışlar toplumda kardeşlik duygularının zedelenmesine, birlik ve beraberliğin de bozulmasına sebep olur.

Esasen olgun bir Mümin, diğer insanların haklarına riayet eden, saygı gösteren ve hiç kimseye zararı dokunmayan insan demektir. Peygamberimiz (s.a.v.) Müslümanı şöyle tarif ediyor:

“Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin olduğu kimsedir.” (Buhârî, “İmân”, 4, Müslim, “İmân”, 19.)

İnsanların canına, malına, şeref ve namusuna tecavüz edenler, bu yaptıklarının cezasını ağır bir şekilde çekecekler, kazandıkları sevabları ellerinden alınarak iflas edeceklerdir. Peygamberimiz (s.a.v.),

—Biliyor musunuz, müflis (iflas eden) kimdir, dedi.

—Bizce müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

—Benim ümmetimin müflisi (iflas edeni) o kimsedir ki kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelir. Fakat şuna sövmüş, şuna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş ve şunu dövmüş. Bundan dolayı onun sevablarından sözü geçen adamların her birine verilir. Üzerinde olan haklar ödenmeden sevabları tükenirse, hak sahiplerinin günahları o kimseye yüklenir, sonra o kimse cehenneme atılır. (Müslim, “Birr”, 15.)

Müslüman, kıyamet gününde bu duruma düşmemek için başkalarına kötülük yapmaktan, zarar vermekten, haklarını yemekten sakınmalı, şayet böyle bir şey yapmış ise vakit geçirmeden hak sahipleri ile helalleşerek kul hakkı ile ahirete gitmemelidir. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda bize kurtuluş yolunu göstererek şöyle buyuruyor:

“Bir kimse kardeşinin namus ve şerefine yahut malına haksız olarak tecavüz etmiş ise altın ve gümüş bulunmayan kıyamet gününden önce onunla helalleşsin. Aksi takdirde yaptığı zulüm nisbetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir.” (Buhârî, “Mezâlim”, 10.)

Başkalarına karşı iyi davranışlar içinde bulunmak ve elinden geldiği kadar yararlı olmak, iyi ahlaklı olmanın gereğidir. Peygamberimiz (s.a.v.),

—Her Müslümanın sadaka vermesi lazımdır, buyurdu.

—Sadaka verecek bir şey bulunmazsa ne yapar, dediler.

—Eliyle çalışır, kendisi de faydalanır sadaka da verir, buyurdu.

—Bunu yapamazsa, diye sorulunca,

—Sıkıntıya düşen ihtiyaç sahibine yardım eder, buyurdu.

—Bu da elinden gelmezse, denildi.

—İyiliği emreder, buyurdu.

—Bunu da yapamazsa, denilince.

—Fenalık yapmaktan çekinir, bu da sadakadır, buyurdu. (Buhârî, “Zekât”, 30, Müslim, “Zekât”, 16.)

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet