Turistik Tatile Çıkan Kişiler Seferi midir?

Kurban Bayramı’nda sırf turistik amaçla tatile çıkan kişiler seferî sayılırlar mı ya da onların da kurban kesmesi gerekir mi?

İnsanların turistik, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, dini bir amaçla yolculuğa çıkmasının seferilik üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Kurban Bayramı günlerinde ikamet ettiği yerden 90 km ve daha uzak mesafeye 15 günden az kalmak üzere giden ve bu süre zarfında ikamet ettiği yere geri dönmeyen kişilerin kurban kesmesi vacip olmaz. Yolculuk, velev ki tatil amaçlı da olsa…

Bununla birlikte kurban ibadeti insana manevi ve ahlaki olarak pek çok şey kazandırır. Kurban Bayramı’nda bu ibadeti önemsemeyerek, onu sıradan bir tatile dönüştürmek ve o şekilde geçirmek, kişinin manevi duygularını, dini hassasiyetlerini zayıflatır. O kimsenin Allah’a olan yakınlığını yaralar; fazilet ve takvadan uzaklaşmasına sebep olabilir. Kurban Bayramı günlerinde insanların tatil yaparak iş hayatının yoğunluğundan uzaklaşmak istemeleri normaldir. Ancak bayramı, tatil beldelerinde geçirilecek sıradan bir tatil olarak değil de, ibadet edip sevap kazanmak için kullanılacak iyi bir fırsat olarak kabul edip buna göre davranmak daha yerinde olur. Zira ancak bu şekilde davranmak suretiyle, bu ibadetin sağladığı manevi güzelliklere ve kalbî inceliklere ulaşabiliriz.

Ülkemizde insanlar, bayram günlerinde ana baba ve akrabalarının bulunduğu memleketlerine giderek orada kurban kesmekte ve oradaki akraba ve dostlarıyla kaynaşmaktadır. Böyle bir davranış hem akraba bağlarının canlı tutulması hem de toplumsal dayanışma ve birlikteliklerin sürdürülmesi adına son derece önemli ve anlamlıdır. Dinimizce uygun ve doğru olan da budur. Zira böylelikle insanlar, hem Hz. Peygamber Efendimiz [aleyhissalatü vesselam]’ın hadislerinde çokça hatırlattığı akraba bağlarını korumakta hem de akraba ortamında kurban ibadetini yerine getirmenin huzurunu yaşamaktadır.

Efendimiz [aleyhissalatü vesselam] bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “Herkim gönül hoşluğuyla ve kestiği kurbanın sevabını Allah'tan umarak kurban keserse bu onun için Cehennem ateşine karşı perde olur” (Tirmizi, Kıyame, 50).

KAYNAK: Dr. Recep ÖZDİREK, Kurban İbadeti, Erkam Yayınları, 2007, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.