Türk Askerine Neden “Mehmetçik” Deniyor?
Askere neden Mehmetçik denir? Mehmetçik ismi nereden geliyor? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi “Mehmetçik” isminin ortaya çıkış hikayesini anlatıyor.
Dünyada, tarihin tespit ettiği, 620 sene yaşayan bir devlet yok Osmanlı’nın dışında. Osmanlı’nın mânevî durumuna baktığımız zaman, Osman Gâzi’nin Kur’ân-ı Kerîm’e olan bir tazimiyle/hürmetiyle başlıyor.
Yavuz Sultan Selim’in mukaddes emânetleri getirip Topkapı Sarayı’na koyması, kırk hafızla ona hatimleri gece-gündüz devam ettirmesi. Böyle devam ediyor…
Yine Efendimiz’in adı geçtiği zaman hemen milletimiz de salât ü selâm getirirler. Hattâ bir hürmet hissiyle kalplerinin üzerine (ellerini koyarak); “Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed” derler. Yani bu da ayrı bir şey.
Bu, Mevlid’de velâdet (bölümü) okunurken topyekûn ayakta dinlenir.
Medîne postası geldiği zaman abdestini tazelemeden, oradan gelen mektupları öpüp başına koymadan, tahtından ayağa kalkmadan mektubu dinleyen hiçbir Osmanlı padişahı yoktur.
Osman Gazi bastırdığı ilk Osmanlı akçesi üzerine Efendimiz’in ism-i şerîflerini yazdırdı.
Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’u fethettiği zaman ilk icraatlerinin başında (Ebû) Eyyûb el-Ensârî Hazretleri’nin kabrini buldurmaktı. Akşemseddin, keşfen-kerâmeten buldu.
2. Bayezid Han, Efendimiz’i o kadar çok severdi ki Baba Yusuf diye bir Hak dostu vardı, ona Medîne’ye giderken bir miktar altın verdi:
“–Bunu ben dedi, kendi elimle bir şeyler yaparak bunu kazandım dedi. Bunu ne olursun, git dedi, Ravza’nın kandilleri, bu benim altınlarımdan gelen zeytinyağıyla yansın dedi. Bir de dedi, Allah Rasûlü’nün Ravza’sının önüne git dedi, orada de ki:
«Ey Allâh’ın Rasûlü! Günahkâr kul Bayezid’in Siz’e selâmı var. Bu altınları türbe-i şerîfin kandillerine yağ alınması için gönderdi. Ne olursun yâ Rasûlâllah kabul buyur!»
Bu diyor, benim diyor, pazarda diyor, gizlice sattırdığım el işlemeleriyle yaptığım şeylerle bunu gönderdim.” diyor.
Yavuz Sultan Selim, “Medîne Vâlisi” demiyor, “Medîne Muhâfızı” diyor. Efendimiz’e hürmeten “Medîne Vâlisi” dedirtmiyor, “Medîne Muhâfızı” diyor.
1. Ahmed Han, Sultanahmed Câmii’ni yaptıran. Efendimiz’in o ayak (izinin maketini) aldı, sarığının içine koydu:
“Bunun dedi, ben çağrışımından/tedâisinden feyz alıyorum.” dedi.
Hattâ bir de şiir yazdı:
N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim,
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rusülün.
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir,
Ahmedâ, durma, yüzün sür kademine ol Gül’ün!..
O ayak şeyini (ayak izi maketini) Efendimiz’in, alır, yüzüne sürerdi o maketi, ağlardı.
2. Mahmud, bu Ravza-i Mutahhara, Kubbe-i Hadrâ, o biraz zarar görmüştü. İstanbul’dan mühendisler gönderdi. Mühendislere yaptırdı o Ravza’yı, bugün olan o kubbeyi, yeşil kubbeyi.
Biz dediler, çalışırken hiç dünya kelâmı konuşmayacağız dediler. Sen bana tuğlayı uzat yerine “Allah” diyeceksin, ben tuğlayı uzatacağım. Ben su ibriğini uzat yerine “Bismillah” diyeceğim, suyu uzatacaksın. Çekici uzat yerine “Lâ ilâhe illâllah” diyeceksin ben de sana çekici uzatacağım…
Düşünelim, yani böyle bir muhabbet ecâdımızın, biz de o ecdâdımızın bugün devam eden bir nesliyiz -elhamdülillâh-.
Yine Abdülhamid Han, müslümanlar rahat gidip gelsin, tren yolu yaptırdı İstanbul’dan. İstanbul’dan tâ o çölde, düşünün, ne kadar meşakkatlerle… O tren yolunun Efendimiz’in sefere çıktığı zaman dinlendiği yerlere de istasyon koydurdu. Yani bir tren bile bir Sünnet-i Seniyye’nin içinde aksın Medîne’ye…
Tren yolunu da Ravza’dan iki km öteye yaptırdı ki dünya telâşı Ravza’ya girmesin, rastlamasın.
Hattâ o Ravza’da bir tamirat yapıldığı zaman, bandaj koyar, bandajın üzerinden çekiçle vururlarmış. Rasûlullah Efendimiz’e o ses gidip rahatsız etmesin…
Yine, orada bir, yaşlı bir zât vardı. O anlattı o zaman:
“Sürre Alayı gelirdi, hediyeler vs. gelirdi. Bu Sürre Alayı Medîne-i Münevvere’ye girmeden evvel bir yerde konaklar, orada guslederler, istihârede bulunurlar, Efendimiz’den cevap geldikten sonra salevatlarla Medîne-i Münevvere’ye girerlerdi…”
Bu millet de onun için evlâdına, askerinin ismini “Mehmetçik” koydu, yani “küçük Muhammed.”
Velhâsıl Allah bize Rasûlullah Efendimiz’i çok sevmeyi nasîb eylesin. Her şey onun içinde. İbadetlerimiz, tâatimiz O’na sevgimizle bir derece alır.
Kaynak: osmannuritopbas.com