Türkistan’da Ramazan

RAMAZAN ÖZEL

Orta Asya’da Ramazan ayı nasıl geçiyor? Orta Asya Türklerinin bu aya özgü adetleri var mıdır? Hatice Şahin, Türkistan’da Ramazan’ı anlatıyor.

Din, bir mumun diğer mumu yakarak tutuşturması gibi nesilden nesile aktarılarak gelmiştir.

ULU TÜRKİSTAN’DA RAMAZAN

Assolom Aleykum caramazan,  (Esselamü Aleyküm Ey Ramazan,)

On eki ayda bir kelgen orozocan, (On iki ayda bir gelen can Ramazan,)

Orozonuz kabul bolsun bayekecan, (Orucunuz kabul olsun can Abim,)

Bul orozo canı bar kaydan kelgen, (Bu güzel Ramazan bize nerden gelmiş,)

Mekke menen Madina caydan kelgen. (Mekke ile Medine’den gelmiş.)

Din, bir mumun diğer mumu yakarak tutuşturması gibi nesilden nesile aktarılarak gelmiştir. Tarihin bazı sayfalarında kesintiye uğramış gibi gözükse de gelenek adı altında din muhafaza edilmiştir.  Sovyetler dönemi “Ulu Türkistan” için dinlerin baltalandığı bir zaman dilimidir. Yasakların yaşandığı dönemde geleneklerle din koruma altına alınmıştır. Ulu Türkistan Müslümanlar, din şuurunun yerleşeceği en güzel fasıl olan Ramazan ayını kalkan gibi kullanmıştır. Rahmet ayını, genç nesle sevdiren ve asırlar boyu devam eden adetlerden biri de “Caramazan”dır. Kazak ve Kırgız el’lerinde Ramazan ayında çocuklar ve gençler ev ev, sokak sokak dolaşıp Ramazan ayı ile ilgili övgüler ve dualar içeren maniler söylerler. Bunu dinleyen büyükler de çocuklara şeker, çikolata ve para verirler. Köylerde bazı zenginler de koyun hediye ederek gençleri sevindirirler.

“Caramazan” sözcüğü iki kelimeden oluşmaktadır.  Ca, “Ey” anlamına gelen “Ya” nidası, diğeri ise Arapça “Ramazan” sözcüğüdür. Buna göre Caramazan, “Ey Ramazan” anlamına gelmektedir.

Caramazan aytıp keldik eşigine, (Caramazan söyleyip geldik eşiğine,)

Kudayım uul bersin beşigine (Allah’ım oğul versin beşiğine.)

Ramazan ayı halk arasında gelenek ve taklit olarak yaşansa da halkın bilinçlenmesi sonucu şuurlu yaşanmaya başlamıştır. İftar davetleri her geçen yıl artmaktadır.

Özellikle bayram namazları görülmeye değerdir. Diyanet işleri başkanı, bayram namazını şehrin en büyük meydanında kıldırmaktadır. Namaza genç, yaşlı, çocuk binlerce insan katılmaktadır. Camilerde de görüntü aynı şekildedir. Halk, camilere sığmadığı için sokaklara taşmaktadır. Evlerde bayram sofraları akşama kadar hazır halde bekletilerek misafirler ağırlanmaktadır.

Önceden sadece bir evde dede, nine veya baba oruç tutarken artık çoluk çocuk Ramazan coşkusunu birlikte yaşamaktadır. Bir Kırgız anne, Sovyetler döneminde ninesinin kendisine oruç sevgisini aşıladığı metotla çocuklarına Ramazan’ı sevdirmeye çalıştığını şöyle anlatır: “Ninem, Ramazan ayına 5-6 ay öncesinden hazırlanmaya başlardı. Köyümüzde meyve hasadı yapılırken elmanın en kırmızısını, narın en büyüğünü, hurmanın en güzelini ayırır, kilerimizdeki sandığa itinayla yerleştirirdi. Torunlar çok olunca “çocuklar dayanamaz yer” diyerek sandığı kilitlerdi. Bize de “bu meyveleri Ramazan’da yiyeceğiz” derdi. Kilere girdiğimiz zaman meyvelerin kokusu bizi mest ederdi. Bir an önce Ramazan ayının gelmesini beklerdik. Ramazan’a 1-2 gün kalınca ninem belinde sakladığı sandığın anahtarını anneme verdiğinde, Ramazan ayının geldiğini anlardık. Bizdeki heyecan doruğa çıkardı. Ramazan ayında ninem bizi sahura kaldırırdı. Gece yenen o yemeğin tadı bir başka olurdu. Ninem bize “çocukların orucu öğlene kadar” der, oruç tutmaya teşvik ederdi. İftar sofrasına oturunca da oruç tutuyor gibi büyüklerle birlikte orucumuzu açardık. Ninem, oruç tuttuğumuz için bizi sofranın başköşesinde, yanına oturturdu. Kendimizi çok değerli hissederdik. Sofranın ortasında aylarca beklediğimiz meyveler dururdu. Yemek sonrası afiyetle yerdik. Teravih namazı yaklaşırken komşu hanımlar gizlice bizim eve toplanmaya başlardı. Ninem bizi kapıda ibrik ve leğenle bekletir, her gelenin eline su döktürürdü. Teyzeler başımızı sıvazlayarak dua ederdi. Ninem, Ramazan’ı böyle sevdirdi. Ben de çocuklarıma ninem gibi Ramazan’ı sevdirmeye çalışıyorum.”

Sovyetler döneminde Ramazan ayının muhabbetini evlatlarına yerleştirmek için çabalayan büyüklerin başlattıkları şöyle bir adet az da olsa hâlâ devam etmekteymiş. Sovyet baskısı altında olan halk, her gün bir evde toplanıp iftarla başlayıp akşam namazı, sohbet, teravih, sahur ve sabah namazı kılıp sonrasında evlerine dağılarak Ramazan ayını geçirirler. Kulaktan da olsa çocuklar ve gençler İslam’ı öğrenmiş olurlar.

İbadetler, bayramlar topluluk halinde yaşandığında güzel izler bırakarak diğer nesillere aktarımı kolay olur.  Atalarımızdan miras kalan dini, milli duygularımızı kendimizden sonra ki nesillere aktarabilmek duasıyla…

“Balanız Batır bolsun, (Çocuğunuz kahraman olsun)

Kızınız Kanıkey bolsun, (Kızınız Kanıkey olsun-Kanıkey Manas atanın hanımıdır.)

İlgeniniz kilem bolsun, (Astığınız kilim olsun-Kilim asmak Türklerde zenginlik göstergesidir.)

Mingeniniz düldül bolsun. (omin) (Bindiğiniz düldül (at) olsun.) (Amin).

Kaynak: Hatice Şahin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 457