Türkiye’nin Nüfusu Alarm Veriyor
Türkiye'nin genç nüfus oranı neden düşüyor? Türkiye'de doğum oranları neden düştü? Türkiye'de nüfus istatistikleri, azalan doğurganlık ve yaşlanan nüfus...
Türkiye İstatistik Kurumu “Nüfus Projeksiyonları 2023-2100” araştırmasının sonuçları geçtiğimiz Temmuz ayında açıklandı. Araştırmada; doğum, ölüm ve göçe ilişkin demografik göstergelerdeki mevcut durumun devam edeceği, artış veya azalış yönünde eğilimler gösterebileceği varsayılarak, ana, düşük ve yüksek olmak üzere üç farklı senaryoya dayalı nüfus tahminleri yapıldı.
Doğurganlıkta Hızlı Düşüş
Bir toplumun sayısını muhafaza etmesi, diğer bir ifadeyle yenilenme seviyesinde kalabilmesi için nüfusu oluşturan her bir ferdin kendi yerine bir nesil bırakması, teknik ifadesiyle nüfusun artmaya devam etmesi için kadın başına düşen çocuk sayısının en az 2,10 olması gerekiyor.
Türkiye’de toplam doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 iken 2003 ve 2014 yılları arasında yenilenme seviyesi olan 2,10 seviyelerinde durağan bir seyir gösterdi, bu yıldan sonra aşırı düşüş ile 2023 yılında 1,51’e kadar geriledi. Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme seviyesi olan 2,10’un altında kaldığını gösteriyor.
Toplam doğurganlık hızı 1965-70 yıllarında yüzde 5,31 olan Türkiye'de doğurganlık hızı 2001 yılından itibaren 2,53 seviyelerine kadar geriledi. Doğum hızının sürekli gerilediği ülkemizde 2023 yılında 1,51 oran ile en düşük doğurganlık seviyesi yaşandı.
Nüfusumuz 2100 Yılında 77 Milyon
Demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryoya göre; 2023 yılında 85 milyon 372 bin 377 kişi olan Türkiye nüfusunun, 2030 yılında 88 milyon 188 bin 221 kişiye, 2050 yılında ise 93 milyon 774 bin 618 kişiye ulaşması bekleniyor.
Türkiye nüfusunun 2050'li yılların ortasına kadar artması ve sonrasında azalışa geçmesi öngörülmekte olup 2100 yılında 77 milyonun altına düşeceği tahmini yapılıyor.
Düşük senaryoya göre; nüfusumuzun 2100 yılında 55 milyonun altına düşmesi bekleniyor. Doğurganlık göstergelerindeki hızlı düşüş eğiliminin devam edeceğini varsayan bu senaryoya göre, Türkiye nüfusunun 2044 yılında 89 milyon 959 bin 486 kişiyle en yüksek büyüklüğe ulaşacağı tahmin edilmekte olup 2100 yılında 55 milyonun altına düşeceği düşünülüyor.
Doğurganlığı artırıcı tedbirlerin etkili olacağını varsayan yüksek senaryoya göre; ise Türkiye nüfusunun 2056 yılında 100 milyonun üzerine çıkması bekleniyor.
Doğurganlık Hızındaki Düşüş Neyin İşareti?
Türkiye’de doğurganlık hızlarındaki düşüş, sadece dönemsel değişimler, ekonomik belirsizlikler, yaşam standartlarındaki değişimler ve çocuk yetiştirme maliyetlerindeki artış gibi faktörlerle açıklanamayacak bir dizi toplumsal değişime de işaret ediyor.
Bunlardan biri ilk evlenme yaşının yükselmesi. İstatistiklere göre günümüzde ilk evlilik yaşı erkeklerde 28.3’e, kadınlarda 25.7’ye ulaşmış durumda.
Doğurganlık hızının düşmesinin sebeplerinden bir diğeri kadınların işgücüne katılım oranlarının yükselmesi. Kadınların işgücüne katılımının artması ve çalışma hayatındaki yoğunluk, anne olma isteğini ve zamanını kısıtlıyor. Eğitim seviyesinin yükselmesi ve kariyer hedefleri de doğum yaşını geciktiriyor.
Kadınlar, daha yüksek eğitim almaya ve iş hayatında daha iyi bir konuma gelmeye öncelik veriyorlar ve çocuk sahibi olma kararlarını buna göre alıyorlar. Çocuk sahibi olmak veya çocuk sahibi olmayı planlamak, işe alım sürecinde negatif değerlendirilirken doğum iznine çıkmak da benzer şekilde olumsuz bir bakış açısıyla karşılanabiliyor.
Yapılan araştırmalarda doğumlarda ileri yaşlara doğru erteleme eğilimi devam ediyor. İlk doğumda ortalama anne yaşı Türkiye’de 27’ye, İstanbul’da 28.6’ya yükselmiş durumda. Tüm doğumları baz aldığımızda ortalama anne yaşı 29.2’ye yükseldi.
Eskiden toplam doğumların yaklaşık dörtte biri 30 yaş üstü anneler tarafından gerçekleştirilirken bu oran 2018 yılında yüzde 40’ın üzerine çıktı, 2023 yılı itibarı ile de yüzde 42.2’ye yükselmiş durumda. Doğumların yüzde 16’sı da 35 yaş üstü anneler tarafından gerçekleştirilmiş. 35 yaş üstü gebelikler riskli gebelikler olarak kabul edilir ki mevcut tablo riskli gebeliklerin oldukça arttığına işaret ediyor.
Ayrıca, bireylerin sahip oldukları çocuk sayısındaki azalma da doğurganlık hızlarının düşüşüne sebep oluyor. Nesiller arası farklılıklar göz önüne alındığında, önceki nesillere kıyasla, genç kuşaklar daha az çocuk sahibi olmayı tercih ediyor.
Bu tür aile yapılarında değişimler, bireysellik ve özgürlük gibi değerlerin artması, geleneksel aile modelinin zayıflamasına ve doğum oranlarının düşmesine yol açıyor. Sözün özü Türkiye yaşlanıyor ve en büyük gücü olan genç nüfusla ilgili avantajını kaybediyor.
Görünmeyen Üniversitenin Çalışkan Öğrencisi Nazif Hoca Vefat Etti
Kaleme aldığı kitapları, akademik çalışmaları ve konferanslarıyla düşünce dünyamıza “Anadolu Hazineleri”nden katkılar sunan akademisyen, yazar ve mütefekkir Prof. Ersin Nazif Gürdoğan Hoca vefat etti.
1967 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nden, 1968 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamlayan Gürdoğan, 1975 yılında Üretim Yönetimi alanında Doktora eğitimini tamamlayarak Doktor unvanını almış,1994 yılında Profesör olmuşu.
O’nun bu akademik hayatında bir de Mehmet Zahid Kotku’nun tedrisatından geçtiği bir “görünmeyen üniversite” vardı … İşte bu sebeple O, bir akademisyen olduğu halde akademisyen körlüğüne düşmemiş ender isimlerden biriydi.
Nazif Hoca, İslami değerleri esas alarak kâmil insan yetiştirme merkezleri olan tekke ve dergahların sosyal hayattaki fonksiyonlarını göz önüne alarak onları birer “görünmeyen üniversite” olarak isimlendirmişti.
O’na göre tasavvuf kültürü “Veren el olma kültürüdür.” Veren el olmak için birincisi üretmek lazımdır. İkincisi de tok gözlü olmak. Aç insan, insan veremez. Aç gözlü insan da veremez. Dergahlar iki şeyi sağlar: bir üretimi teşvik eder, ikincisi de tok gözlülüğü sağlar.
İnsanların bedeni ve zihni güçlerinin bir sınırı vardır ama beklentilerinin ve isteklerinin hiçbir sınırı yoktur. Dünyanın kaynakları bütün insanları doyurur ancak aç gözlülerin gözlerini doyurmaya hiçbir zaman yetmez. Anadolu’da denildiği gibi gözün karnı yoktur. İnsanların isteklerinin bir sonu olmadığı gibi toprak dışında gözlerini doyuracak sınırsız bir kaynakta bulunmamaktadır. Bu yüzden dergâh kültüründe insanların gözleri biriktirerek değil isteyenlere sürekli vererek doyurulur.
Nazif Gürdoğan Hoca’ya Rabbimizden rahmet diliyor, yaptığı çalışmaların hakkında birer sadaka-i cariye olarak kabul olunmasını niyaz ediyoruz. O’nun şu sözleri günümüz problemleri için bir çağrı mahiyetinde daima hatırlanacaktır:
“İnsani değerlere her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var. Nasıl tarım toplumları sanayi toplumlarına dönüşmüşse, sanayi toplumları bilgi toplumlarına dönüşmüşse önümüzdeki yıllarda da mutlaka bilgi toplumları değer toplumlarına dönüşmek zorunda. Günümüzün en önemli güç kaynağı bundan böyle değerler olacaktır. Değersiz bilgi her zaman yıkıcıdır…”
Kaynak: Bilal Akyol, Altınoluk Dergisi, Sayı: 463
YORUMLAR